This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

24 Mart 2011 Perşembe

İMAM VE ORDUSU TIRSMIŞ

Yılandan korkmam kitaptan korktuğum kadar
Özel yetkili c. savcısının talebi üzerine mahkeme Ahmet Şık'ın Emniyet’teki Gülen cemaati yapılanması ile ilgili basılmamış kitabı "İmamın Ordusu" sunun tüm nüshaları için toplama kararı çıkarttı. Yayınevindeki sayfa halindeki taslağa el koyan polisler, bilgisayardaki kopyayı da silmişler. Daha sonra “ne olur ne olmaz, belki silinmemiştir” diyerek tekrar gelip bilgisayara da el koymuşlar. Şık'ın kitabının taslağının bulunduğu iddiasıyla Radikal Gazetesi'nde de arama yapıldı. Kitap taslağının polise teslim edilmemesi “terör örgütüne yardım ve yataklık” suçu kapsamında değerlendirilecekmiş.


Türkiye’nin Libya’da ne işi var?

Libya’daki yasadışı askerleri varlığımızı yasalarımıza uygun hale tezkere mecliste kabul edildi. 1958’de yapılan Cezayir hatası tekrarlanmış oldu. O tarihte Birleşmiş Milletler'de Fransa işgali altındaki Cezayir'in bağımsızlığı oylanırken NATO üyesi, dost ve müttefik Fransa’yı kırmamak için, işgalciye karşı kurtuluş savaşı vermiş Cezayirli kardeşlerimize destek olamadık ve çekimser oy kullandık. Şimdi de A.K. partisi, Demokrat parti geleneğinden geliyor olmanın gereğini yaptı, işgalciyi kırmadı.


Bir tezkere de Suriye’ye

Suriye’de diktatör Esat’a karşı protestolar büyüyor. Polisin muhaliflere açtığı ateşte 100’e yakın kişinin öldüğü söyleniyor. Bu gidişle bir tezkere de Suriye için çıkabilir.


Sivil itaatsiz roketatar

Diyarbakır’da terör örgütü yandaşları CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun halefi Mehmet Emin Aktar’ın ifadesiyle son derece demokratik bir sivil itaatsizlik eylemi başlattı. Akşam saatlerinde daha da demokratik bir eylem oldu, Diyarbakır'ın Hani İlçesi'nde, teröristler İlçe Jandarma Komutanlığı ile İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenledi.



ERGENEKON PSİKOLOJİK OPERASYONU NEDİR?


Ümraniye soruşturması ve yargılamalarını politik ve psikolojik bir savaşa dönüştüren ve bu amaçla kullanan sürecin amacı nedir? Bunu anlamanın yolu Ergenekon psikolojik operasyonunun arka planını incelemektir. 2000 Yaz’ında Amerikan Kara Kuvvetlerinin dergisi olan Parameters dergisinde Dr. M. Robert Hickok’un “Yükselen Hegemon” adlı çok önemli bir makalesi yayınlanmıştır.

23 Mart 2011 Çarşamba

3 NİSAN'DA BOYUN EĞMİYORUZ


O ZAMAN BOYUN EĞMEYECEĞİZ !!!
Gazetecilerin, AKP’ye, onun en büyük destekçisi cemaate dokundukları için tutuklanmaları karşısında endişe mi duyuyoruz?
O zaman boyun eğmeyeceğiz.
18 yaşında gençlere silah ruhsatı verip, bira içmesine yasak koyan mantığın baştan sona çarpık olduğunu mu düşünüyoruz?
O zaman boyun eğmeyeceğiz.
Tecavüzcüleri aklamaya kalkan, başı açık kadına “ya satılıktır, ya kiralık” diyen zihniyetten tiksinti mi duyuyoruz?
O zaman boyun eğmeyeceğiz.
Okullarda “zorunlu din Eğitimi”ni dayatan, milyonlarca Alevi’nin inancını yok sayarak yurttaşlık kavramının altını oyan bu rejimin yaşanmaz olduğunu mu düşünüyorsunuz?
O zaman boyun eğmeyeceğiz.
Yoksul köylüye “ananı da al git” diyen, göçükte can veren madenciye “bu mesleğin fıtratında var” buyuran bir başbakanın olduğu bu rejimin cumhuriyet’ten çok padişahlığa benzediği fikrinde miyiz?
O zaman boyun eğmeyeceğiz.
Eşit, parasız eğitim isteyen, üniversitesinde söz hakkı talep eden, mezun olduktan sonra senelerce işsizlik ve sınav zulümleriyle boğuşmaya itirazı olan öğrencinin, başbakanı protesto ettiği için ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasına, içeri atılmasına tepkimi duyuyorsunuz?
O zaman boyun eğmeyeceğiz.
Hepimizin alın teriyle kurulmuş fabrikaların, hastanelerin, limanların, santrallerin; hatta ormanlarımızın, toraklarımızın, yani ülkemizin değerlerinin zenginlere peşkeş çekilmesine itirazımız mı var?
O zaman boyun eğmeyeceğiz.
Tiyatroları kapanan, sanatçıları her geçen gün biraz daha piyasa bataklığında boğulmaya zorlanan, aydınları, akademisyenleri yazdıklarından ötürü hapse atılan bir ülkede yaşamak istemiyor muyuz?
O zaman boyun eğmeyeceğiz.
Boyun eğmeyeceğiz ve boyun eğilmediğini göstereceğiz!
Boyun eğmeyenler, 3 nisan’da Kadıköy’de toplanacak. İşçi, öğrenci, işsiz, yoksul köylü, aydın; kısacası yeni gerici rejime teslim olmayan emekçi halk
3 Nisan PAZAR
KADIKÖY 15.00

TÜRKİYE KOMÜNİST
PARTİSİ












TÜRK SAVAŞ GEMİLERİ LİBYA'DA


Libya'ya saldıran NATO deniz gücünde TSK unsurlarının da görev almasını öngören tezkere yarın TBMM'de görüşülecek.

Deniz Kuvvetleri Komutanı 2 savaş gemimiz zaten Libya'da olduğunu, 2 gemi ve denizaltımız da hazırlıklarını tamamlayıp yola çıktığını söyledi.

"NATO'nun Libya'da ne işi var" diyen başbakana sormak lazım, bizim savaş gemilerimizin Libya'da ne işi var?

Uğur Mumcu - Sakıncalı Piyade-


24 Ocak 1993 Yılında soğuk bir Ankara sabahında hain bir saldırıyla şehit edilen değerli Cumhuriyet aydını Uğur Mumcu'nun 12 Mart dönemini anlattığı bu değerli eseri um:ag(Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı)yayınları tarafından okuyucusuyla buluşturuldu.

12 Mart döneminde askerliğe hazırlanırken 'Sakıncalı Piyade' ilan edilip askere alınan Uğur Mumcu kendi yaşadıklarını ve Ülkenin durumunu anlatır bizlere.

Yaşar Kemal - Teneke -



Yaşar Kemal, olağanüstü anlatımıyla Anadolu'nun küçük bir kasabasında Çeltik Ağalarıyla Kasaba'nın kaymakamı arasında geçen mücadeleyi anlatır bizlere.

Egemen güçlerin halk sağlığını hiçe sayarak, kanunları kendilerine göre uygulatarak yapmaya çalıştıkları Çeltik ekimi nedeniyle kasabada sıtmadan dolayı yöre halkının kırılmasına yeni gelen kaymakam izin vermeyeecektir.

22 Mart 2011 Salı

BÜTÜN DERELER ANKARA'YA AKACAK



Suyuna, Toprağına, Doğal Yaşam Alanlarına Sahip Çıkanlara Çağrımızdır!..
Bütün Dereler, 9 Nisan’da Ankara’ya Akacak…
Yerli ve uluslararası şirketler, ülkemizin dört bir yanında büyük bir yağma hareketi yürütüyorlar.
Paranın gücüne iman edenler, doğamıza ve yaşam alanlarımıza el koymak istiyor!..
Suyumuz, madenlerimiz, ormanlarımız, tarım alanlarımız, yasa ve yönetmeliklerle sermaye sahiplerine devrediliyor…
Hidroelektrik Santral (HES) projeleriyle, Termik Santrallerle, Güvenlik Amaçlı Sınır Barajlarıyla, Nükleer Santrallerle, Maden Aramalarıyla; Mera, Kıyı ve Orman Kanunlarıyla insanca yaşam hakkımız elimizden alınıyor.
Hayatlarımız sermaye sahiplerinin insafına teslim ediliyor. Atalarımızın, dedelerimizin yüzyıllardır koruyup kolladığı, bizlere emanet ettiği yaşam alanlarımızdan göçe zorlanarak yurtsuzlaştırılıyoruz…
Bütün bu saldırılar, bulunduğu her yerde yerel halkın direnişiyle karşılaşıyor. Mücadelenin gücü bütünleşerek çoğalıyor!
Ancak, yaşam alanlarımıza, suyumuza, toprağımıza göz koyanlar durmuyor!..
Bütün Dereler Ankara’ya Akacak!
Anadolu’nun her su gözesi satışa çıkarıldı. Sularımız binlerce yıldır hayat verdiği coğrafyada artık satılık bir mal gibi görülüyor.
Yaşamın temeli olan SU, siyasi iktidar ve sermaye gurupları için kâr ve rant aracı olarak görülebilir. Ama bizim için YAŞAMIN ta kendisidir.
SULARIMIZA, Derelerimize, Vadilerimize, Ovalarımıza Doğal Yaşam Alanlarımıza yapılan bu vahşi saldırıları durdurmak için Ankara'ya geliyoruz…
Egemenlerin doğamıza karşı yönelttiği hegemonya’ya karşı, doğa haklarını anayasal güvenceye kavuşturmak için Ankara'ya geliyoruz…
Bu çağrı, paranın saltanatına karşı, Derelerin Kardeşliğine inananların çağrısıdır.
Bu çağrı, derelerimize el koymak isteyenlere karşı, su ve yaşam hakkı mücadelesi verenlerin çağrısıdır!
Bu çağrı, ANADOLU’dan, MEZOPTAMYA’ya, TRAKYA’ya kadar, yaşama can veren bütün akarsulardan, vadilerden, derelerden Ankara’ya akma çağrısıdır!
Yaşamın çağrısına kulak ver.
Yaşamı Savunanlar Ankara’ya!..
Bu çağrı, ekoloji mücadelesi veren ve sermayenin başlatmış olduğu yağma hareketinin karşısında mücadele edenlerin çağrısıdır.
Bu çağrı, Suyun ticarileştirilmesine karşı mücadele eden, toprak, su, yaşam ve özgürlük mücadelesi veren tüm yaşam savunucularının çağrısıdır.
Bu çağrı, her türlü uyarıya rağmen nükleer santrallerde ısrar eden anlayışa karşı direnenlerin çağrısıdır.
Bu çağrı, termik santrallerin yıktığı yeryüzü, kirlettiği hava, yok ettiği ormanlar için mücadele edenlerin çağrısıdır.
Bu çağrı, tohumlarımızı çalan, gıdalarımızı enerji olarak yakanlara karşı Gıda Egemenliği çağrısıdır
9 Nisan’da Ankara’da buluşalım
Şimdi, mücadele ederek, doğayı ve yaşamı savunanların gücünü, kararlılığını gösterme zamanıdır!
Şimdi, yüzyıllardır doğal yaşam alanlarımıza, yaşadığımız coğrafyaya, bizlere ve doğaya can veren derelerimiz, ırmaklarımız ve nehirlerimiz gibi çağlayarak akma zamanıdır!
9 Nisan günü, paranın iktidarı karşısında kardeşliğinin gücünü haykırma zamanıdır.
SULARIMIZIN satılmasına, tarihimizin ve kültürümüzün yağmalanmasına, bugünümüz ve yarınımızın çalınmasına karşı 9 Nisan 2011 Cumartesi günü Ankara’da buluşalım…
Miting çağrıcıları:
Derelerin Kardeşliği Platformu
Munzur Koruma Kurulu
Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu
Bursa Su Platformu
Sinop Nukleer Karşıtı Platformu
Mersin Nukleer karşıtı Platformu
Yeşil Gerze Koruma Platformu
Fethiye Saklıkent Koruma Platformu
Perisuyu Koruma Platformu

''KEREM GİBİ'' GENCO ERKAL


Genco Erkal’ın 35 Yıllık Nâzım Hikmet serüveni belgesel-tiyatro ve şiiri buluşturarak tiyatro sahnesine taşıdı.
Nâzım Hikmet’in şiirlerinden oluşan tek kişilik oyunda, Nâzım Hikmet’in gençlik yılları, mahkumiyeti, hapishane yılları, açlık grevi, zorunlu sürgünlüğü, vatan hasreti, tüm dünyayı kucaklayan insan sevgisi, dünya barışı için mücadelesi, Kurtuluş Savaşı izlenimleri, XX. yüzyılın dünya ölçüsünde en büyük ozanlarından birinin yaşamı belgesel bir filmle bütünleşerek, şiirsel bir destana dönüşüyor.
Oyun aynı zamanda 1975 yılında, ülkemizde ilk şiir-tiyatro deneyimini gerçekleştiren Genco Erkal’ın Nâzım Hikmet’le 35 yıllık yolculuğuna da tanıklık ediyor. 1975 yılında Nâzım Hikmet’in “Kerem Gibi” oyununu uyarlayan Genco Erkal’ın, Nâzım Hikmet’le geçen 35 yıllık serüvenindenetkinlik görüntüleri de yer alıyor. Genco Erkal’ın tiyatroda “Kerem Gibi”yle başlayan Nâzım çalışmaları, 1981’de “Her Gün Yeni Baştan” ve 1990’da “Merhaba” ile sürdü. Daha sonra Mehmet Ulusoy’la birlikte gerçekleştirdiği “Sevdalı Bulut” ve 17 yıldır sürekli oynadığı -Dostlar Tiyatrosu klasiği olan- “İnsanlarım” adlı oyunlar geldi. Arada İstanbul Tiyatro Festivali’nde Nazım’ın 100. doğum yılı için sahnelediği “Nazım’a Armağan” yer aldı.
Genco Erkal’ın Nazım Hikmet çalışmaları, sadece Türkiye’de değil New York’tan Sydney’e, Toronto’dan Selanik’e, Berlin’e ve Paris’e uzandı. Türkçe dışında Fransızca ve İngilizce olarak sürdü. Nâzım Hikmet’in ve Fazıl Say’ın müziği ile yaşam bulan Nazım Hikmet Oratoryosu’nda, Genco Erkal şiirleri anlatıcı olarak seslendirdi.
Uyarlayan - Yöneten - Oynayan: Genco Erkal
Müzik: Fazıl Say

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış Madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Prag'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filan olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir

NAZIM HİKMET





24 MART DÜNYA TÜBERKÜLOZ GÜNÜ ''TÜRKİYE 1950'LERİN TEKNİKLERİNİ KULLANIYOR''


İSTANBUL - Türk Toraks Derneği Tüberküloz Çalışma Grubunca hazırlanan raporda, Ruanda, Lesoto gibi Afrika ülkelerinde kullanılan teknolojilerin Türkiye'deki eğitim ve araştırma hastanelerinde olmamasının ilaca dirençli hastalara geç tanı konulmasına yol açtığı bildirildi.
24 Mart Dünya Tüberküloz Günü dolayısıyla hazırlanan raporda, tüm dünyada etkinliklerin yapıldığı 24 Mart'ta, topluma, özellikle de ekonomik destek sağlayabilecek durumdaki insanlara ve yöneticilere, tüberkülozun, tedavi edilebilmesine karşın hala öldürmeye devam ettiğinin anlatıldığı kaydedildi.

ŞAFAK OPERASYONU



İlk açıklamalar;

ABD başkanı Barack OBAMA; sınırlı saldırıya izin verdik…

ABD genelkurmay başkanı Mike MULLER; Kaddafiyi indirmek değil amaç…

BM (birleşmiş milletler) güvenlik konseyi Fransa önceliğinde toplanarak müdahale meşruiyet kazandı…

Peki, amaç ne?

Amaç insani mi? Hep bu şekilde mi hareket eder BM güvenlik konseyi üyeleri?

Bakalım öyle mi olmuş RUANDA da?

9 milyon nüfusa sahip Ruandanın % 89 gibi büyük bir bölümünü Hutular meydana getirir. Geri kalan % 9'unu Tutsiler, % 1'ini Twalar tamamlar.

Doğal kaynaklar açısından pek zengin olmama sebebiyle dünyanın pek ilgi göstermediği bir yer Ruanda.

Bir Hutu olan devlet başkanının 6 nisan 1994 tarihinde uçağının düşmesi sonucu oluşan kaosu fırsat bilen Hutular Tutsi bölgelerinde kalan verimli tarım alanlarının ele geçirilme bahanesiyle eğitimli Tutsi ve ılımlı Hutular başta olmak üzere kıyıma başladılar. Katliamlar başladığında bölgede bulunan BM güçleri ABD önderliğinde 10 BM’ler görevlisinin ölmesini bahane ederek ülkeden çekilmesi katliamın hızlanmasına neden oldu. Hutu milisleri, neredeyse ellerine geçen her aletle, balta, bıçak, satır, taş ile Tutsileri öldürmeye başladılar. Parası olan Tutsiler kurşun parası vererek, acısız ölümü dahi satın alıyorlardı, olmayanlar ise en acımasız şekilde öldürülüyordu. Öldürmekten yorulan Hutular, Tutsilerin kaçmasını önlemek maksadıyla aşil tendonunu kesiyor, dinlendikten sonra katliamlarına devam ediyorlardı. Korkudan kilisede rahipler, hastanede doktorlar, ellerindeki Tutsileri cellatlarına teslim ediyorlardı.

Hata cesetlere saldıran köpekleri bile öldürüyorlardı.

Dünyadaki soykırımlara seyirci kalmayacağını söyleyen Fransa ve ABD gibi ülkeler, bölgeye müdahale etmemek için BM'de soykırım sözcüğünü içeren tüm önergelerde değişiklik isteyerek, belgelerden çıkartılmasını dahi istediler.

Peki, bunlar olurken uzun süre seyirci kalmayı seçen Fransa ani bir kararla katliamı destekleyen ve o anda legal olarak tanınan Hutu hükümetine askeri yardıma başladı. Bölgede hızla ilerleyen Fransız askerleri birçok bölgenin yönetimini ele geçirdi ve bölgedeki katliama müdahale etmedi. O ana kadar 600 bin insan öldürülmüşken, kendi sorumlulukları altındaki bölgede 200 bin kişinin daha öldürülmesine seyirci kaldılar. 800 bin insan 100 gün içerisinde katledildi...

Şimdi Fransa, İngiltere ABD öncülüğünde bu harekat (kirli geçmişlerine bakacak olursak) ne kadar insani olabilir ki?

Kendime sormadan edemiyorum...

Şafak operasyonu yapmak için, insani harekat yapmak için, bir yerlere demokrasi gelmesi için sanırım orada insan olması gerekmiyor, yeter ki petrol olsun çarklar dönsün batının cebi dolsun…



21 Mart 2011 Pazartesi

KONRAD LORENZ - İŞTE İNSAN ''SALDIRGANLIĞIN DOĞASI ÜZERİNE''


Gri Kazlar'ın babası olarak tanınan ünlü davranışbilimci Konrad Lorenz'in saldırganlığın doğası üzerine düşüncelerini yazdığı , saldırganlığın kökenine inmeyi amaçladığı bu değerli eseri Veysel Atayman ve Evrim Tevfik Güneş'in çevirisiyle Cumhuriyet kitapları tarafından okuyucuyla buluşturuldu.

CEMAL SÜREYA - ÜSTÜ KALSIN


İkinci Yeni hareketi'nin önde gelen şairlerinden biri olan Cemal Süreya'nın birbirinden güzel şiirlerinin yer aldığı eser Yapı Kredi Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturuldu.

Doğan Hızlan'ın Cemal Süreya şiirlerinden yaptığı seçmeyle oluşturulan eser; Cemal Süreya'nın iyi bilinen şiirlerinin yanı sıra, pek güneş görmemiş şiirleri de yer alıyor.

20 Mart 2011 Pazar

ORHAN ÇEKİÇ - İMPARATORLUKTAN CUMHURİYETE 1- MONDROS'TAN İSTANBUL'A




Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Başkanı ve aynı üniversitenin Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü olan Orhan Çekiç tarafından kaleme alınan İmparotorluktan Cumhuriyete dizisinin ilk kitabı olan ''Mondros'tan İstanbul'a'' adlı eseri dizinin diğer kitapları gibi Cumhuriyet Kitapları tarafından okuyucuyla buluşturuldu.

VE LİBYA'YA DA DEMOKRASİ YAĞIYOR


2. Dünya Savaşı'nın Müttefik Devletleri olan ABD, İngiltere, Fransa ve Kanada yanlarına İtalya'yı da alarak dün gece Libya halkına savaş uçaklarından demokrasi yağdırmaya başladı. Yerel diktatör ile küresel diktatör arasında sıkışan halkın ne yapacağı merakla bekleniyor. Irak işgalinin bize ülke için en kötü yerelin, en iyi yabancıdan daha iyi olduğu gösterdi. Önümüzdeki bir iki gün içinde Libyalıların bu konuda nasıl düşündüğünü göreceğiz.

Sadece hava harekatı ile Kaddafi düşürülebileceğini sanmıyorum. Irak'ın neredeyse 5 katı büyüklüğünde yüzölçümüne sahip olan Libya'ya bir kara harekatı yapılması da çok zor. Bu nedenle operasyonun kara kısmını isyancılar oluşturuyor. İsyancıların kaybettikleri şehirleri tekrar alabilmeleri sahip olduklarından daha büyük bir halk desteği olmadan mümkün değil. Ancak bu hava saldırısı isyancılara olduğu kadar Kaddafi'ye olan desteği de arttırabilir. 1. Körfez Savaşının bir tekrarını görebiliriz. Kaddafi ülkenin bir kısmında kontrolünü yitirse de iktidarda kalabilir.

LİBYA DÜŞERKEN



Tunusta yakılan isyan ateşinin sıçradığı Libyada diğer ortadoğu ülkelerinden farklı olarak henüz iktidar değişimi yaşanmadı. Libya lideri Kaddafi isyanı büyük bir oranda bastırmayı başardığı sırada sözde uluslararası güçlerin adına '' Şafak Yolculuğu Operasyonu '' verdikleri saldırı dün akşam saatlerinde Fransız uçaklarını Bingazi'yi vurmasıyla başladı. Amerikanın yönettiğini açıkladığı operasyona Türkiyeden de destek açıklamaları yapıldı.

Sivillerin can güvenliğini sağlamak, diktatörü indirmek bahanesiyle daha önce de Irak'ı vurmak, bölge petrollerini ele geçirmek için kullanan küresel güçler aynı oyunu Libya üzerinde oynamaya başladılar. Sözde sivil halkı koruma bahanesiyle vurulan Libyada her geçen saat sivil kayıpların sayısı artmaktadır.

18 Mart 2011 Cuma

30. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ



İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen ve festival sponsorluğunu 7 yıldır AKBANK’ın üstlendiği İstanbul Film Festivali’nin otuzuncusu, 2-17 Nisan tarihlerinde yapılacak. Geçen yıl 150 bin izleyiciyle yine Türkiye’nin en büyük sinema etkinliği olan İstanbul Film Festivali’nin programı her zaman olduğu gibi oldukça zengin.

21 bölümde 230 filmin gösterileceği Festival, otuzuncu yılına özel retrospektif bölümlerin yanı sıra, ocak ayında Sundance ve şubatta Berlin film festivallerinde dünya prömiyerlerini yapan yepyeni filmlerden, Uluslararası Altın Lale, Ulusal Altın Lale ve FACE İnsan Hakları yarışmalarına, belgesellerden çocuk filmlerine kadar geniş bir yelpazeye uzanan programıyla izleyicilerle buluşacak.

Festivalin gösterimleri Beyoğlu’nda Atlas, Beyoğlu AFM Fitaş 1 ve 4, Beyoğlu, Nişantaşı CityLife (City’s), Pera Müzesi sinemaları ile Kadıköy’de Rexx sineması olmak üzere toplam 7 salonda yapılacak.

İstanbul Film Festivali biletleri 19 Mart Cumartesi günü satışa çıkıyor. Sinemaseverler biletlerini Beyoğlu’nda Atlas ve Beyoğlu, Kadıköy’de Rexx sinemalarında açılacak gişelerden ve Biletix kanallarından satın alabilecek.

Bu yıl da izleyicilerine çok uygun fiyatlarla film izleme olanağı sunan festivalde bilet fiyatları, tam 12 TL, öğrenci ile 65 yaş ve üstü sinemaseverler için 8 TL olacak.

Hafta içi gündüz seansları ise yalnızca 4 TL. Akbank Galaları’nın bilet fiyatları 15 TL. Festivalin Türk Sineması bölümünde yer alan filmler için de bilet fiyatı tüm seanslarda yine 4 TL.

Ayrıca 30. yıl şerefine, 19 Mart-1 Nisan arasında 30 ve üzerinde bilet satın alacak sinemaseverler için %10 özel indirim uygulanacak.

Not: Lale Kart sahipleri her zaman olduğu gibi yine biletlerini öncelikli ve indirimli almaya devam ediyor. Üniversite ve lise öğrencileri için geçtiğimiz yıl başlatılan PasoFilm! Kartı bu sene de festival boyunca özel avantajlar sağlamaya devam edecek. Festival Sponsoru AKBANK’ın Axess kart sahipleri ise (hafta içi gündüz seansları ve Türk filmleri hariç) Festival boyunca satın alacakları biletlerde %20 özel indirimden yararlanacak.




DÜNYANIN EN DERİN NOKTASINA YOLCULUK


LONDRA - Uluslararası ekip, yüksek basınca dayanıklı özel cihazlar kullanarak yüzeyden 10,9 kilometre derinlikteki bir sualtı kanyonunu inceledi. Elde ettikleri ilk veriler, okyanus tabanındaki çukurların birer karbon havuzu konumunda olduğunu ve okyanus tabanındaki havzaların dünyanın kimyasal yapısı ve iklimini düşünüldüğünden çok daha fazla etkilediğini gösteriyor.


ÖLÜM KOKAN ORKİDELER


Güney Afrika’da bulunan Satyrium pumilum türü orkide, polenlerini taşıyacak sinekleri kendine çekebilmek için ölü hayvan kokusunu taklit edebiliyor. Bu şekilde çoğalıyor ve türünün devamını sağlıyor.
KwaZulu-Natal Üniversitesi’nden Timotheüs van der Niet’in sürdürdüğü araştırmanın amacı bu orkide türünün gizemini çözebilmekti. Nektarı bulunmayan ve böceklerin nektara ulaşmasını engelleyici bir yapıya sahip olan bitki nasıl oluyor da tozlaşma için böcekleri kendine çekebiliyordu?


17 Mart 2011 Perşembe

YENİ BİR DALGA DAHA


Bugün Ergenekon soruşturması kapsamında 9 ilde aramalar yapıldı. Arama yapılan yerler arasında Malatya İnönü Üniversitesi Rektörlüğü ve bazı illerdeki Jandarma Komutanlıkları var. Operasyon kapsamında aralarında Malatya eski Jandarma Alay Komutanı ve ilahiyatçı 2 öğretim görevlisinin de olduğu 20'ye yakın kişi gözaltına alındı.

Hürriyet'in haberine göre operasyonun yapılmasının en önemli nedenlerinden bir tanesinin ‘gizli tanık’ ifadesiymiş. Ne idüğü belirsiz gizli tanıklarla, yanlışlıkla cep telefonuna kaydedilen numaralarla, abuk subuk hatalarla dolu 5. sınıf düzmece belgelerle Türkiye'deki büyük değişim devam ediyor. Kimlik tartışmaları ve iyi cemaat-kötü cemaat tanımlamaları gösteriyor ki değişimden kastedilen Türkiye'nin artık bir Türk devleti olmaması, laikliğin yeniden tanımlanmasıdır. Hedef bu olunca bölücüler, dinciler ve liboş tayfa aynı safta yer almaktadır. Birden elde ettikleri güçle kendilerinden geçen bu kesimler Türkiye'nin üniter ve laik yapısını mahkeme kararlarıyla değiştirebilecekleri sanıyorlar. Buna ne zaptedilmiş kalelerin ne de hıyanet içindeki iktidarın gücü yeter.

Atatürk'ün dediği gibi "Bu memleket tarihte Türk'tü, bugün de Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır". Herkes hesabını buna göre yapsın.



YÜZBİNLER İZMİR'DE YÜRÜYECEK


YÜZBİNLER İZMİR'de YÜRÜYECEK...

Silivri ve Hasdal’da tutuklu bulunanlar için Asker eşleri 26 Mart 2011 Cumartesi günü bir yürüyüş düzenlediler, bu yürüyüşe kitle örgütlerinden destek gecikmedi, İzmir’deki tüm ADD’ler, Cumhuriyet İçin Güçbirliği Platformuna üye dernek, sendika ve meslek odalarının da tüm güçleriyle bu yürüyüşe katılacakları açıkladılar, yurttaşların da katılımıyla büyük bir katılımın gerçekleşmesi bekleniyor…

Yürüyüş, 26 Mart günü saat 11.00'de Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nden başlayacak ve Cumhuriyet Meydanında Atatürk’ün huzurunda son bulacak…

Cumhuriyet İçin Güçbirliği Platformu ve ADD Şubeleri “Atatürk Türkiye’sine inanan tüm Kemalistleri ellerinde bayraklarıyla bekliyoruz” diye yurttaşlara çağrıda bulunuyorlar.



16 Mart 2011 Çarşamba

GÜVENDİĞİNİZ DAĞLAR


Atatürk'ün Kara Harp Okuluna girişinin yıldönümü için 13 Mart'ta düzenlenen törende Gençliğe Hitabe'nin iktidarın hıyanet içinde olabileceği ile ilgili olan kısımları ilk kez okunmadı.

Emin Çölaşan bugünkü yazısında bu olayı "güvendiğimiz dağların zirvelerine karlar yağmaya devam ediyor" diye yorumladı.

Çölaşan ve onun gibi düşününler hangi konuda TSK'ya güveniyor olabilir?

NATO, Batı'nın çıkarlarını korumak için kurulmuş iken;

Bir NATO ordusu Batı sermayesinin talanını mı önleyecek?

Bir NATO ordusu Batı destekli terör ile zayıflatılmış ulus kimliğimizi mi güçlendirecek?

Bir NATO ordusu, liderinin ABD'den yönettiği cemaati devletin kılcal damarlarından mı temizleyecek?

Bunlar boş beklentiler.

Bu törenlerde bu yıla kadar Gençliğe Hitabe'nin tamamı okundu da ne oldu?

Özel versiyon, uzatılmış Gençliğe Hitabe de okusalar NATO kafa NATO mermer.

Bağımsızlığımızı devletin ordusu değil milletin ordusu kazandı.

Mevcut mücadeleyi de yine milletin ordusu kazanacak.



AÇIK OTURUM: JAPONYA-TÜRKİYE DEPREMLERİ İLE NÜKLEER SANTRALLER !

Japonya‘da 11 Mart 2011‘de M=9,1 büyüklüğünde olan depremden türeyen sarsıntılar ile süpürtü(tsunami), 7 milyon kişiyi etkilerken, güresinin(enerjisinin) %30‘unu çekirdek üretimevlerinden(Nükleer Santrallerden) sağlayan Japonya‘nın 55 üretim evinden 3‘ünü vurarak çalışmaz duruma getirmiştir.
Deprem ülkesi olan Türkiye; Mersin-Taşucu ile Sinop‘a çekirdek güre üretimevi yapma aşamasında, ne gibi sakıncalar ülkemizi beklemektedir?

Konuşmacılar:
Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN(İTÜ)
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası




15 Mart 2011 Salı

TALAT PAŞA KATLEDİLİŞİNİN 90. YILINDA ANILDI


Talat Paşa Komitesi, katledilişinin 90. yılında Talat Paşa’yı andı.
Ankara’da tarihi Büyük Millet Meclisi önünde bir düzenlenen törende konuşan Talat Paşa Komitesi Genel Sekreter Yardımcısı Bülent Esinoğlu, şunları söyledi:

Bugün 15 Mart… Talat Paşa’nın katledilişinin 90. Yılı…

Emperyalizme karşı yürütülen büyük savaşın önderlerinden, vatan savunmasının önde gelen devrimcilerinden Talat Paşa’yı Ankara, İstanbul, İzmir ve Kars’ta düzenlenen toplantılarla bir kez daha saygıyla anıyoruz.

Talat Paşa, Namık Kemal’le Mustafa Kemal arasındaki devrimci halkadır.

Talat Paşa, bugün yeniden keşfedilmektedir. Bugün vatanı savunmak için Talat Paşa’ya sarılmamız doğaldır.

Bizim Kurtuluş Savaşımız 1914’te başlamıştır. Yani Osmanlı Devleti’nin paylaşılması amacını taşıyan 1. Dünya Savaşından.

Talat Paşa, o zaman emperyalizme karşı yürütülen büyük savaşın önder kadrosu içerisinde yer alıyordu ve Ermenilerle yaşanan sorunları bir Türk-Ermeni meselesi olarak değil, emperyalizme karşı bir Doğu Cephesi sorunu olarak görüyordu.

Çanakkale’de Anzakları nasıl karşıladıysak, Doğu Cephesinde de bizi arkadan vuranlara karşı aynı tutumu aldık.

Bu iki cephe, farklı coğrafyalarda olmasına karşın, vatan savunması için tek cepheydi.

Onun içindir ki; Talat Paşa’nın ve Hükümetin savaş cephelerinin geri hatlarındaki Ermeniler için aldıkları tehcir kararı, zorunlu bir savaş önlemiydi. O karar, Kurtuluş Savaşı’nın zafere ulaşmasında önemli bir dönümdür. Atatürk’ün 1919’da Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaparak, Doğuda yaratılan dayanakla İzmir’i kurtarması böyle mümkün olmuştur.

Nitekim tehcir konusunda Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni de “Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır” demektedir.

YÜZ YILLIK MÜCEDELE DEVAM EDİYOR

Tarihimiz, devrim ve karşı-devrim arasındaki mücadelenin tarihidir.

Bugün yaşanmakta olan da özünde bu iki çizgi arasındaki mücadeledir.

Büyük Ortadoğu Projesi haritasına göre, Irak’ın Kuzeyini, İran’ın Batısını ve Türkiye’nin Güneydoğusunu içine alan geniş bir bölgede “Özgür Kürdistan” adlı bir devlet kurulacak ve bunun başkenti de Diyarbakır olacaktır. Buradan da anlaşılacağı gibi, bu projenin ve proje gereğince hazırlanan haritanın hedef aldığı ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye’yi yönetmek iddiasında olanlar, ABD’nin bu Büyük Ortadoğu Projesinde “Eşbaşkan” olduklarını ve bu projede Diyarbakır’ı “merkez” yapacaklarını açıkça söyleyebilmektedirler.

Yıllardır Türkiye’ye dayatılan bu proje, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Abdullah Gül arasındaki görüşmelerde iki sayfa ve dokuz maddelik bir metin halinde de kabul edilmiştir.

Bu düzeyde devlet görevlilerinin, yabancı bir devletin, kendi ülkesi üzerindeki yayılma projesinde görev üstlenmesi, tarihimizde karşılaştığımız ikinci örnektir. Bunun birinci örneği, Osmanlı Sadrazamı Damat Ferit’in, 1919’da, İngiltere’nin Ortadoğu’daki yayılma planlarında görev üstlenmesidir.

İşte 90 yıl sonra Talat Paşa’yı yeniden keşfetmemizin nedeni budur.

SOYKIRIM YALANINA KARŞI MÜCADELE

Bugün, “Ermeni soykırımı” yalanlarına, Lozan, Berlin, Paris gibi Batı merkezlerinde, Bakü ve Lefkoşa’da düzenlediği eylemlerle yanıt veren; “Ermeni soykırımı, emperyalist bir yalandır” diyerek bayrak gösteren Talat Paşa Komitesi’nin hedef alınmasının nedeni budur. Avrupa Parlamentosu, bu nedenle Türk Hükümeti’nden Talat Paşa Komitesi’nin dağıtılmasını istemiştir.
Hatırlatalım: 1908 Devriminin önderleri, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz ve Fransız işgalcilerinin emriyle tutuklanıp yargılanmışlardı. İşte bugün Talat Paşa Komitesi Genel Sekreteri Ferit İlsever, Talat Paşa Komitesi Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Talat Paşa Komitesi Danışma Kurulu üyeleri Doğu Perinçek, Prof. Dr. Emin Gürses’in gece baskınlarıyla götürülmelerine ve kimilerinin tutuklanıp yargılanmalarına neden olan zemin budur. Rauf Denktaş’a “Türkiye, Guantanamo’yu bir model olarak alamaz” dedirten olgu budur. Abdülhamit döneminin jurnalciliği, “gizli tanık” uygulamalarıyla sürdürülmeye çalışılmaktadır.

Avrupalıların emri doğrultusunda bir yandan tutuklama ve baskılarla Talat Paşa Komitesi’ni dağıtmak isteyen iktidar, öte yandan, Batılıların istekleri doğrultusunda Ermenistan’ın taleplerini karşılamaya hazırlanmakta, sınır kapısını açma hazırlıklarını ilerletmekte ve topraklarının beşte biri Ermeni işgali altında olan Azerbaycan’ı arkadan hançerlemektedir.

AKP iktidarı ve emperyalistler işte bunun için Talat Paşa düşmanlığı yapmakta ve “Ergenekon soruşturması” adı altında milli güçlere saldırmaktadırlar.

KARARLIYIZ

Ama Talat Paşa Komitesi, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’ın başkanlığında mücadelesini sürdürmeye kararlıdır. Talat Paşa’nın katledilişinin 90. yıldönümünde bu kararlılığımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
Kararlıyız, çünkü bu çatışmanın sonucunun belli olduğunu biliyoruz. Devletsiz ve milletsiz kalamayacağımıza göre, 2010’ların dünyasında Türkiye Devleti, milli bağımsızlığına sahip çıkacak, Kemalist Devrimin Anayasası’nda belirtildiği gibi “Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimci” olacaktır.



14 Mart 2011 Pazartesi

ORADAYDIK

12 Mart Cumartesi Günü TGB'nin öncülüğünde düzenlenen ''Özerk Üniversite Tam Bağımsız Türkiye Yürüyüşü'' 20.000 nin üzerinde bir katılımla gerçekleşti.tunçsiper olarak biz de oradaydık .

Taksim Tünelde başlayan yürüyüş adım adım giderek artan sayıyla Dolmabahçe'ye sel oldu aktı.





KAHROLSUN AKP DİKTATÖRLÜĞÜ

Tünelden Galatasaray Meydanına sloganlarla yaklaşık bir saatte gelindi. Galatasaray Meydanında bir binadan sarkıtılan pankart büyük ilgi ve beğeni topladı tabii polis müdahalesi gecikmedi. Pankart asan TGB'liler polis tarafıdan gözaltına alınmak istenince ufak çaplı bir arbede yaşandı. Olayların sonucunda arkadaşlar serbest bırakıldı. Kısa bir aranın ardından yürüyüşe daha da çoşkulu bir şekilde devam edildi.



Yürüyüş boyunca sık sık '' Cumhuriyet Değil AKP Yıkılacak'', ''Ne ABD Ne AB Tam Bağımsız Türkiye'', '' Özerk Üniversite Tam Bağımsız Türkiye '',''Kahrolsun AKP Diktatörlüğü'', ''Türk-Kürt Kardeştir Amerika Kalleştir'' sloganları atıldı.



CHP ilçe teşkilatı binasından açılan Atatürk Posteri büyük alkış topladı. '' Mustafa Kemal'in Askerleriyiz'', '' Atatürk Gençliği Görev Başında '' sloganlarıyla yürüyüş çoşkulu bir şekilde devam etti.



İŞÇİ GENÇLİK ELELE TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE

Taksim Meydanında eylem yapan Casper çalışanlarına destek sloganları atarak yürüyüş Dolmabahçe'ye doğru çoşkuyla devam etti.



Gümüşsuyu'nda bulunan OdaTV binasının önüne gelindiğinde hep bir ağızdan '' Özgür Basın Susturulamaz '' sloganı atıldı.





MUSTAFA KEMAL! BURDAAA !!

Yürüyüş boyunca sık sık yoklama yapıldı. Silivri zindanlarında olan Yurtseverler, Devrim Şehitleri, Denizler Ve Mustafa Kemal..

İsimleri okunduktan sonra hep bir ağızdan ''BURDAAAA!!'diye haykırıldı..

Ve tabii ki bir TGB geleneği olan ''Puşt Amerika'' sloganı sık sık tekrarlandı.





Çoşkulu bir şekilde başlayan eylem aynı çoşku ve heyecanla, gençliğe yaraşır bir şekilde uzun ve yorucu bir yürüyüş sonunda; ellerinde bayraklar, flamalar ve yüreklerinde yurt sevgisi, gözlerinde umut, Gündoğdu marşı..

Tıpkı 43 yıl önceki gibi Denizlerin 6. Filoyu denize döktükleri günkü heyecanla, Dolmabahçede o tarihi yerde Moğollar konseriyle son buldu.

Bu sonun başlangıcı, devrim ateşinin ilk kıvılcımıydı.

Daha yürünecek çok yol, atılacak çok adım var.

Artık sokağa inme vaktidir.

Artık isyanı haykırma vaktidir.









BUNLARIN TESADÜF OLDUĞUNA KİM BENİ NASIL İNANDIRSIN!!!


Yıl 2010 üniversitelerin bahar döneminin sonu yaklaşıyor, her üniversitede olduğu gibi İstanbul üniversitesinde de bahar şenlikleri tertip ediliyor yıllardır. Bu üniversitenin bir öğrencisi olarak artık alışılagelmiş bir olay, büyütülecek bir şey yok benim için en azından ben öyle sanıyordum…

O sene hiç yapılmayan bir şey yapılarak bahar şenlik kutlamaları ve program takvimi belediyenin reklam panolarında yayınlandı, reklamları ilk gördüğümde aklımdan geçen okul iyi para yatırmış bu sene bahar şenlikler için diye düşündüm, ancak programa bakılınca önceki senelerden farklı olarak çok da ahım şahım bir şey yoktu, bahar şenlikleri başladı konserler falan lunapark her şey önceki senelerdekinin aynısıydı görünüşte ta ki okulda türbanlı kız öğrencilerin çok sayıda gezdiğini görünceye kadar bir anlam veremedim ve okul giriş kapısındaki güvenlik görevlilerine sordum türbanla okula girmek serbest mi diye?? Ve şu konuşma geçti aramızda;

Güvenlik görevlisi: Bu sene okul bahar şenliklerine dışarından(okul öğrencisi olmayan) kişilerinde girmesini serbest bıraktı

Ben: Eee türbanlılar nasıl giriyorlar onlar buranın kurallarına tabii değiller mi?

Güvenlik görevlisi: Emir yukarıdan görmezden gelmemiz gerekiyor…

Ben : Yok artık peki kimse şikayet etmedi mi? Ne kadar sürecek hep böylemi olacak artık (diye soru bombardımanına tutmaya başladım adamı)

Güvenlik görevlisi : Hocam geçici bir durum bu sonra gene eskisi gibi olacak…

Kısacası adam beni başından savdı.

Şimdi bütün detayları girmeden 2011 güz dönemine ders kayıt seronomisine gelmek istiyorum artık kampüste türbanlı öğrenciler fink atıyor herkes kabullenmiş hatta okulun memurları ile türbanlılar hiç çekinmeden derslerede girme vaktinin geldiğinden hocalarla bu işi bağlamaya çalıştıklarından bahsediyorlar.

Halbuki her şey ne kadar masum bi görüntüde başladı bahar şenliklerine halkta katılsın…

Neyse dersler başladı daha türbanlı öğrenciler derse filan girmiş değiller demek ki birebir hocaları ayarlayamadılar diye düşündüğüm bir sabah derse gidiyorum ilk ders en arkada yer buldum oturdum ders başladı yarım saat gibi bir süre geçti kapı çaldı geç kalan bir öğrenci (türbanlı) derse girdiğini gördüm direk hocaya baktım ne tepki verecek diye çünkü dersten çıkarmazsa ben tepki verecem ne olursa olsun haklıyım diye düşünüyorum …

Hoca şaşkın bir şekilde türbanlı öğrenciye baktıktan sonra bir açıklama yapmaya başladı ki bu işin nasıl tesadüfler zincirinde ibaret olmadığını her şeyin bir tezgah olduğunu net bir şekilde görmemi sağladı.

Hoca aynen şunları dedi;

Bugün hatta derse girmeden 5 dk önce YÖK'ten bir yönetmelik aldık bu yönetmeliğe göre derse türbanla giren öğrenciyi dersten çıkartamayacağını onun hakkında tutanak tutabileceğini çıkartmaya kalkarsam disiplin cezası ile cezalandırılacağım…

Ve şöyle devam etti:

Açıkçası yönetmeliği okuduktan sonra acaba ne zaman derse türbanlı öğrenci girmeye çalışır diye düşündüm ama bu kadar çabuk olmasını hayal bile edemezdim…

Nasıl daha yönetmeliğin okula yollandığın gün öğrenciler bundan haberdar oluyor yoksa bunlar sadece bir tesadüf mü?

Ya da biz bunları anlamayacak kadar saf mıyız?

Bir grup öğrenci her şeyden haberdar iken bir grup öğrenci susturuluyor yaka paça okuldan uzaklaştırılıyor gene gelirlerse diye polisler kampuse sokuluyor.

Polis niye var?

Onca hukuksuz düzenleme neden yapıldı?

Her şey bugün için “ak yarınlar” için !

Hiçbir şey tesadüf değil.

50 yıldır merkezi sınav sistemi uygulanıyor ama ilk kez organize kopya çekiliyor.
Hele bu sınavlar memuriyete geçiş için yapılıyorsa sonuçları daha vahim olacaktır.

Tabi bunlar olurken dekanlar, rektörler niye susuyor neden korkuyorlar ya da bu durumdaki ülkede neden korkmuyorlar!

Cevabı Doğu Perinçek versin:

“Bizde genel yayın yönetmenleri patronların kendilerine hiç müdahale etmediklerini söylerler. Oysa genel yayın yönetmeni olabilmek için patronu ne istediğini bilmek gerekir.”

Sanırım bizim rektörlerimiz ve dekanlarımız patronlarının ne istediğini iyi biliyorlar.



13 Mart 2011 Pazar

SAĞLIKTA ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI 13 MART MİTİNGİ

Sağlıkta özelleştirmelere karşı, 16 sağlık örgütünün organizasyonu ile düzenlenen "Çok Ses Tek Yürek" mitingi, onbinlerce sağlık çalışanının katılımıyla, bugün (13 Mart 2011) Ankara'da Sıhhiye Meydanı'nda gerçekleştirildi. Mitinge, çok sayıda sendika, meslek örgütü, siyasi parti temsilcisinin yanı sıra vatandaşlar da destek verdi.

Mitinge katılmak üzere Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen sağlık çalışanları, sabah saatlerinden itibaren Ankara Garı'nda toplanmaya başladı. "Sağlıkta özelleştirmeye karşı çok ses tek yürek", "Kadrolu iş, güvenli gelecek", "Sağlık haktır, satılamaz", "Taşerona başkaldırıyoruz", "Sağlıkta ticaret ölüm demektir", "Sağlık haktır" ve "Sağlıkta dönüşüm yalanına hayır" yazılı pankartlar ve dövizler taşıyan topluluk, "AKP sağlığa zararlıdır", "Sağlık haktır satılamaz", "Gün gelecek, devran dönecek, AKP hakla hesap verecek" sloganları, şarkılar ve türküler eşliğinde Sıhhiye'ye doğru yürüyüşe geçti. Yoğun kalabalık nedeniyle, kortejin Sıhhiye Meydanı'na yerleşmesi zaman aldı. Miting alanı neredeyse tamamen dolduğunda, halen Gar'dan hareket etmeyen gruplar bulunuyordu.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, konuşmasına Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Memleket İsterim" şiiri ile başladı. "Evet, biz sağlıkçıyız ama sağlığımız iyi değil" diye konuşan Bilaloğlu, sağlık alanının sorunlarını sıklıkla çalışan olarak ama hasta ya da hasta yakını olarak da yaşadıklarını söyledi. Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı; halkın yaşadığı, daha kötüsü yaşayacakları sorunları bildiklerini belirten Bilaloğlu, vatandaşlara hitaben "Bize güvenin. İsteklerimiz ortak, aynı yerdeyiz. Birbirimize ihtiyacımız var. Herkese sağlık, güvenli gelecek istiyoruz" diye konuştu.

Topluluğun, Bilaloğlu'nun sözlerini "grev" haykırışlarıyla karşılaması üzerine, Bilaloğlu, "Bu gönülden isteği gönülden cevaplıyor ve emir kabul ediyorum" diye konuştu. Bilaloğlu konuşmasını, "Ne para ne pul, onurumuz ve çocuklarımız, sağlık hakkı/haklarımız, çocuklarımızın geleceği için buradayız" diyerek tamamladı.

SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun, sağlıkta özelleştirmeye izin vermeyeceklerini kaydetti. Yorgun, ''Özelleştirmeye, sağlık hakkının gasbına, sağlık kuruluşlarının işgaline, performans sistemine ve döner sermaye çarkına karşı isyandayız. Eşit, parasız ve ulaşılabilir sağlık hizmeti için direniş ruhunu sonuna kadar sürdüreceğiz'' diye konuştu.

www.ttb.org.tr







Paylaş