26 Nisan 2011 Salı

SIRADIŞI LİDER

Libya eskidi. Şimdi moda Suriye. Batı, bölge halklarını zehirmeleme devam ediyor. Umarım Esad da Kaddafi gibi dayanacaktır. Çünkü en kötü yerli idare en iyi yabancı idareden daha iyidir. Bu bölgede insanların kaderi ya yerel diktatörlük ya küresel talandır.

Kaynaklarına sahip olmak isteyen bir halkın kapalı rejimle yönetilmesinden başka çare yoktur. Hem liberal ekonomi olsun hem de cumhuriyetimizin yüz akı kurumlarımız peşkeş çekilmesin demek olmaz. Hem isteyen istediğini yazsın, çizsin, batı tipi demokrasi olsun hem de sözde “Sivil toplum örgütleri” ulusal değerlerimize, tarihimize, ordumuza karşı psikolojik savaş yürütmesin denemez.

Cumhuriyetin en parlak döneminin tek partili kapalı ekonomi dönemi olması tesadüf değildir. O dönemde yoktan var edilenleri hala sata sata bitiremedik. Cumhuriyetimiz neden kapalı ekonomi uygulamasını benimsedi? İzmir İktisat Kongresi'nde söylendiği gibi; ulusal sermaye yabancılarla rekabet edecek güçte değildi. O şartlarda serbest piyasa, ekonomik işgal demekti. Durum bugün de aynı değil mi?

Cnn, Nbs, Fox, Tnt, Bloomberg… Bizim haberimizi, dizimizi bize izletecek kanal mı kalmadı ülkede? Carrefour, Metro, Bauhaus… Bizim çayımızı, tütünümüzü, giysimizi; bizim ürettiğimizi bize neden yabancılar satıyor? Petrolümüzü neden BP arıyor?

2010 ihracatımız 113 milyar dolar, ithalatımız 185. Bir de ihracatımız ithal ara malına dayanıyor olunca durumun iyi olmadığını anlamak için ekonomist olmaya gerek yok. Kazandığımızdan çok daha fazla harcıyoruz. Nasıl hala ayaktayız? Yüksek faize gelen sıcak para ile. 600 lira geliri olan kişi kredi kartıyla her ay 1600 lira harcarsa nereye kadar dayanabilir?

İş dünyası nasıl halinden memnun oluyor? Halinden memnun olanlar yabancılara talanlarında aracılık yapanlar, üretim değil bankacılık, perakendecilik yapanlar, halkın deresine santral yapıp halka elektrik satanlar, halkın arazisine ev yapıp halka satanlar.

Her yerde hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma. Çoğunluk düzenin çürümüşlüğünün farkında olmasına rağmen bir şekilde teslim olmuş. Biraz uyanık olanlar “acaba bir gün ben de kısa yoldan köşeyi döner miyim” diyor, miskinler bu talandan aldığı üç kuruş maaşla düzenin duacısı olmuş. Halkın geneli bu düzenin içine doğduğu için başka bir düzeni hayal bile edemiyor. Haftada 6 gün çalışıyorken hala derdimiz faturalar, ev kirası, kredi kartı borcu ise burada çok büyük bir yanlış var demektir.

Şu anki “altta kalanın canı çıksın düzeni”inde üste çıkmak için çalışmak boşunadır. Batan bir gemide üst kata çıkmak için çabalamanın bir anlamı yoktur. Eğer bu gemide fare değilseniz gemiyi kurtarmak için çalışırsınız.

Başı dik, onurlu yaşamanın elbette bir bedeli vardır. Bağımsızlık Savaşımızda ödediğimiz bedel bizi bu günlere getirdi. Bizi 21. yüzyıla taşıyacak bedeli ödemeye hazır olmalıyız. Bu bedeli ödemekte ne kadar gecikirsek o kadar büyüyecektir.


Topyekün bir uyanış, hareket beklemek yanlıştır. Herkes yurtsever olsaydı zaten bu durumda olmazdık. Bağımsızlık Savaşımızı başlatanlar 19 kişidir. Fransız devriminde, Rus devriminde halkı yürütenler yüzü geçmez.

Kapalı rejim, demir perde ülkesi, diktatörlük… Bunlar çoğu zaman uluslararası sermayenin giremediği, kaynaklarına sahip çıkan ülkeleri niteleyen sıfatlardır. Herkesin olduğu gibi her halkın da bir kırılma noktası vardır. Tarihi, ulusal değerleri aşağılanan, ekonomik olarak kıskaca alınmış olan halk “sıradışı” liderini çıkarmakta gecikmez.

0 yorum:

Yorum Gönder

Paylaş