This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

28 Nisan 2011 Perşembe

HAYDİ 1 MAYIS'A


"Türkiye Gençlik Birliği (TGB) "İleri Faşizm'e karşı haydi 1 Mayıs'a" sloganı ile kutlamalara hazırlanıyor.

1 Mayıs Emek Bayramı'nın, bu yıl da büyük bir coşkuyla kutlanacağı şimdiden gözlemlenmektedir. Emeğinin karşılığını almak isteyen milyonlarca insan 1 Mayıs Pazar günü Türkiye'nin dört bir yanında alanları dolduracak. AKP'nin baskısından, yanlış ve çıkarcı uygulamalarından zarar gören birçok kamu çalışanının, işçinin ve genel halk tabakasının yanında, emeğinin karşılığını alamayan ve geleceği, Amerikan Emperyalizmi'yle işbirliği içinde olan karanlık ellere mahkum edilen gençler!

Evet, hepimiz kimden veya kimlerden bahsedildiğini sanırım anladık; liseliler!

27 Mart 2011 de yapılan YGS sınavındaki şifre sıkandalının ortaya çıkmasıyla bir kez daha AKP iktidarının ve Fethullah Gülen cemaatinin bu ülkenin geleceğiyle nasıl oynadıklarını görmüş olduk. Tüm bu yaşanan olaylardan sonra YGS'de mağdur olan liseliler yaklaşık bir aydır Türkiye'nin birçok yerinde haklarını aramak için sokaklardaydı hemde anne ve babalarıyla birlikte. Bütün bir ülke bu emek hırsızlığından rahatsızlık duyarken Tayyip Erdoğan'lar ÖSYM Başkanı Ali Demir'in açıklamalarından tatmin oldular! T.Erdoğan 1.700.000 liselinin emeğini hiçe sayarken, hakkını arayan binlerce liseliyi bir kaç grup nitelemesiyle zan altında bırakmak istemiş; ancak ilerleyen günlerde liseli eylemlerinin kitleselliğini ve kararlılığını görerek geri adım atmak zorunda kalmıştır.

Liselilerin, şifre olayına karşı kararlı duruşu tatmin oldum cevaplarına geri adım attırmıştır. Sıra liselilerin büyük kazanımındadır. Yandaş medya, şifre var mı yok mu tartışmaları yapa dursun, liseliler emek hırsızlarına karşı birleşip 1 Mayıs pazar günü Türkiye'nin birçok yerinde hakkını aynı kararlılıkla savunup cemaatin uşağı Ali Demir'i görevinden istifa ettirecek ve şifrelerin uygulandığı YGS'nin iptal edilmesini sağlayacaktır."

İl il buluşma noktaları:



TGB İstanbul – 09.00 Dolmabahçe

İletişim:

0532 494 75 68 – Deniz Kel

0555 978 70 18 Hüseyin Çobanoğlu



TGB Ankara – 10.30 Tren Garı Önü

İletişim:

0554 569 29 39 – Osman Erbil



TGB İzmir – 11:30 Alsancak Garı karşısındaki park

İletişim:

0551 600 89 88 – Özgür Senger



TGB Edirne - 11:00 Selimiye Meydanı

İletişim:

0537 386 63 46 - Gürol Bora Ateş



TGB Manisa – 12.30 Manolya Meydanı

İletişim:

0533 721 36 33 – Erdem Özdemir



TGB Denizli – 11.00 Cumhuriyet Parkı Çınar

İletişim:

0538 572 60 72 – Cüneyt Çelik



TGB Karaman – 10.00 Karaman Belediye İşhanı Önü

İletişim:

0554 280 14 95 – Çetin Ergi Yıldırımer



TGB Afyon – 11.00 Afyon Lisesi Arkası (Kyk Erkek Öğrenci Yurdu Yanı)

İletişim:

0505 548 51 38 – Mustafa Sevim



TGB Zonguldak – 14.00 Tren Garı Önü

İletişim:

0554 933 90 37 – Savaş Oruç



TGB Sivas – 10.30 Kent Meydanı Selçuk Çay Bahçesi Önü

İletişim:

0554 957 46 92 – Aykut Diş



TGB Samsun – 11.00 Adliye Yanı - TGB Bürosu

İletişim:

0554 254 19 97 – Ali İhsan Korkmaz



TGB Konya – 10.30 Zafer Meydanı

İletişim:

0507 428 68 09 – Deniz Adalı



TGB Kayseri – 14.00 ALMER Önü

İletişim:

0506 835 84 08 – Sinan Sungur



TGB Antalya – 12.00 Kent Pastanesi Önü (Turgut Reis Dersanesi Karşısı – Güllük Trt Kavşağı)

İletişim:

0507 972 25 18 – Gözde Topraklar



TGB Sakarya – 06.00 Kent Meydanı (İstanbul'da Kutlanacaktır.)

İletişim:

0554 570 60 37 – Harun Ertik



TGB Bursa – 13.00 Altıparmak Stadyum Önü

İletişim:

0539 238 28 70 – Türkan Aygün



TGB Malatya – 11.00 ADD Önü

İletişim:

0507 931 24 56 – Kurtuluş Akkaya



TGB Gaziantep – 11.00 Demokrasi Meydanı

İletişim:

0554 542 74 04 – Tolga Tabuk



TGB Isparta – 08.30 İYAŞ Park Üstü Beyaz Saray Kız Öğr. Yurdu Önü (Denizli'de Kutlanacaktır.)

İletişim:

0506 952 39 81 – Serhat Çığla



TGB Trabzon – 12.00 Zafer Çarşısı 2. Kat Uzun Sokak & TGB Bürosu

İletişim:

0554 484 49 23 - Nimet Tüzüner



27 Nisan 2011 Çarşamba

E-MUHTIRA 4 YAŞINDA

Türk Silahlı Kuvvetleri 4 yıl önce yayınladığı basın açıklamasında neler söylemişti?

TSK kendisini bir kez daha “Laikliğin kesin savunucusu” ilan etmişti.

E-muhtıra diye ünlenen basın açıklamasında TSK laiklik ve ulus devlet vurgusu yapmıştı. Bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmekteydi hem de bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindi.

Açıklamaya göre gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktı ve bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekirdi.

Son 4 yılda yaşanan olaylar tüm bu ifadelerin ne kadar boş olduğunu gösterdi.

“Laikliğin kesin savunucusu”nun kendisini savunmaktan aciz olduğu ortaya çıktı. Hadi emeklileri geçtik laiklik ve ulus devlet hassasiyetlerini gizlemeyen 24’ü general 102 muvazzaf subay saçma sapan planlar bahane edilerek tutuklandı. Genelkurmay Başkanı sabırlı olmalarını istedi, Türk yargısının bunu çözeceğini söyledi. Bu saatten sonra yargı çözse çözse Türkiye’yi çözer.


Laiklik diyen ulus devlet diyen hemen herkes soluğu Silivri’de, Hasdal’da alıyor. Sehven düzenlenen delillerle bu insanlar kasten hedef alınıyor. Kanunların size verdiği görevleri geçin, halkın size 2220 yıl önce verdiği görevi yerine getirin. Sözde değil özde Türk ordusu olun ve bunu davranışlarınıza yansıtın. Türk ülkesinde anayasadan Türk kelimesinin çıkarılması tartışılır ve muhtemel oldu. Cemaat adı altındaki örgüt aldı yürüdü, dokunan yanıyor. Liderlerine artık muhalefet de saygıda kusur etmiyor.

Gelinen noktada hiç şüphem yok, merak etmeyin; ülke federal hale getirilse başına da bir halife gelse tavrınızı açık ve net bir şekilde ortaya koyar okkalı bir basın açıklaması yaparsınız, hatta belki Facebook’ta da paylaşırsınız. Bilmem o kadar ileri gider misiniz?



26 Nisan 2011 Salı

SIRADIŞI LİDER

Libya eskidi. Şimdi moda Suriye. Batı, bölge halklarını zehirmeleme devam ediyor. Umarım Esad da Kaddafi gibi dayanacaktır. Çünkü en kötü yerli idare en iyi yabancı idareden daha iyidir. Bu bölgede insanların kaderi ya yerel diktatörlük ya küresel talandır.

Kaynaklarına sahip olmak isteyen bir halkın kapalı rejimle yönetilmesinden başka çare yoktur. Hem liberal ekonomi olsun hem de cumhuriyetimizin yüz akı kurumlarımız peşkeş çekilmesin demek olmaz. Hem isteyen istediğini yazsın, çizsin, batı tipi demokrasi olsun hem de sözde “Sivil toplum örgütleri” ulusal değerlerimize, tarihimize, ordumuza karşı psikolojik savaş yürütmesin denemez.

Cumhuriyetin en parlak döneminin tek partili kapalı ekonomi dönemi olması tesadüf değildir. O dönemde yoktan var edilenleri hala sata sata bitiremedik. Cumhuriyetimiz neden kapalı ekonomi uygulamasını benimsedi? İzmir İktisat Kongresi'nde söylendiği gibi; ulusal sermaye yabancılarla rekabet edecek güçte değildi. O şartlarda serbest piyasa, ekonomik işgal demekti. Durum bugün de aynı değil mi?

Cnn, Nbs, Fox, Tnt, Bloomberg… Bizim haberimizi, dizimizi bize izletecek kanal mı kalmadı ülkede? Carrefour, Metro, Bauhaus… Bizim çayımızı, tütünümüzü, giysimizi; bizim ürettiğimizi bize neden yabancılar satıyor? Petrolümüzü neden BP arıyor?

2010 ihracatımız 113 milyar dolar, ithalatımız 185. Bir de ihracatımız ithal ara malına dayanıyor olunca durumun iyi olmadığını anlamak için ekonomist olmaya gerek yok. Kazandığımızdan çok daha fazla harcıyoruz. Nasıl hala ayaktayız? Yüksek faize gelen sıcak para ile. 600 lira geliri olan kişi kredi kartıyla her ay 1600 lira harcarsa nereye kadar dayanabilir?

İş dünyası nasıl halinden memnun oluyor? Halinden memnun olanlar yabancılara talanlarında aracılık yapanlar, üretim değil bankacılık, perakendecilik yapanlar, halkın deresine santral yapıp halka elektrik satanlar, halkın arazisine ev yapıp halka satanlar.

Her yerde hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma. Çoğunluk düzenin çürümüşlüğünün farkında olmasına rağmen bir şekilde teslim olmuş. Biraz uyanık olanlar “acaba bir gün ben de kısa yoldan köşeyi döner miyim” diyor, miskinler bu talandan aldığı üç kuruş maaşla düzenin duacısı olmuş. Halkın geneli bu düzenin içine doğduğu için başka bir düzeni hayal bile edemiyor. Haftada 6 gün çalışıyorken hala derdimiz faturalar, ev kirası, kredi kartı borcu ise burada çok büyük bir yanlış var demektir.

Şu anki “altta kalanın canı çıksın düzeni”inde üste çıkmak için çalışmak boşunadır. Batan bir gemide üst kata çıkmak için çabalamanın bir anlamı yoktur. Eğer bu gemide fare değilseniz gemiyi kurtarmak için çalışırsınız.

Başı dik, onurlu yaşamanın elbette bir bedeli vardır. Bağımsızlık Savaşımızda ödediğimiz bedel bizi bu günlere getirdi. Bizi 21. yüzyıla taşıyacak bedeli ödemeye hazır olmalıyız. Bu bedeli ödemekte ne kadar gecikirsek o kadar büyüyecektir.


Topyekün bir uyanış, hareket beklemek yanlıştır. Herkes yurtsever olsaydı zaten bu durumda olmazdık. Bağımsızlık Savaşımızı başlatanlar 19 kişidir. Fransız devriminde, Rus devriminde halkı yürütenler yüzü geçmez.

Kapalı rejim, demir perde ülkesi, diktatörlük… Bunlar çoğu zaman uluslararası sermayenin giremediği, kaynaklarına sahip çıkan ülkeleri niteleyen sıfatlardır. Herkesin olduğu gibi her halkın da bir kırılma noktası vardır. Tarihi, ulusal değerleri aşağılanan, ekonomik olarak kıskaca alınmış olan halk “sıradışı” liderini çıkarmakta gecikmez.

24 Nisan 2011 Pazar

TÜRKİYE PETROLLERİ VE TÜKETEN TÜRKİYE


Petrol rezervi en zengin ülke 259,9 milyar varille Suudi Arabistan olurken, bu ülkeyi İran, Irak ve Kuveyt izliyor.

AA muhabirinin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun Petrol Piyasası Sektör Raporu'ndan derlediği bilgilere göre, OPEC üyesi ülkelerin toplam üretimi, dünya toplam üretiminin yüzde 40'ını oluştururken, geçen yıl meydana gelen günlük ortalama 2,02 milyon varillik üretim artışının yaklaşık yarısı OPEC üyesi ülkelerden karşılandı.

OECD ülkeleri içerisindeki en yüksek üretim payına sahip olan ABD'nin günlük arzı ortalama 0,48 milyon varil artarken, diğer üye ülkelerin üretimi toplamda 0,41 milyon varil azaldı.

Bu arada, dünya toplam petrol rezervlerinin yüzde 61'i de Türkiye'nin yakın coğrafyasında bulunuyor ve toplam üretimin yüzde 41'i de bu ülkelerde gerçekleşiyor.


Durum böyle iken Türkiye’de petrol üretiminin olmaması ve açılan kuyularda kalitesiz petrol olduğu söylenerek ve beton dökülerek kapatılması biraz düşündürücüdür.

Türkiye'nin yakın coğrafyasında bulunan ülkelerin 2010 yılı üretimlerine bakıldığında, petrol rezervi en zengin ülke 259,9 milyar varille Suudi Arabistan oldu. İran 137,6 milyar varille ikinci sırada, Irak 115 milyar varille üçüncü sırada, Kuveyt 101,5 milyar varille dördüncü sırada, Birleşik Arap Emirlikleri 97,8 milyar varille beşinci sırada yer aldı. Rusya'nın 60 milyar varillik, Libya'nın 44,3 milyar varillik, Kazakistan'ın 30 milyar varillik, Katar'ın 25,4 milyar varillik, Azerbaycan'ın 7 milyar varillik, Mısır'ın 4,3 milyar varillik, Suriye'nin 2,5 milyar varillik rezervi bulunuyor.

Peki biz bu ülkelere ne kadar uzağız?


Türkiye'de üretilebilir petrol rezervi 291,5 milyon varil, doğalgaz rezervi ise 6,2 milyar metreküp olarak hesaplandı. Yeni keşifler yapılmadığı takdirde, bugünkü üretim seviyesi ile 17,3 yıllık ham petrol rezervi, 8,6 yıllık da doğalgaz rezervi kaldı.

Tüm sınır komşularımızın rezervleri milyar varillerle hesaplanırken biz neden bu kadar geriyiz. Petrolümüz olmadığı için mi?

Şuan ki hükümetimizin 2002 seçimlerinden önce bir açıklaması vardı: Türkiye yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kullanırsa 5 yıl içinde avrupanın en zengin ve 10 yıl içerisinde de dünyanın en zengin ilk 10 ülkesi arasına girecekti. 8 yıl geçti ama bizim ekonomimiz tamamen yabancı sermayeye endekslendi. Sözüm ona fabrika kapatmakla tüm milli kuruluşlarımızı özelleştirmekle ve yandaş firmalara usulsüzce ihale vermekle ekonomi büyümez. Sürekli vurgulanan 2023 ve 500 milyar dolar ihracat nasıl olacak. Biz 500 milyar dolar ihracat yaparken acaba kac trilyon dolar ithalat yapacağız. Biz önce 10 kuruşluk ithalat yapmadan 5 kuruşluk ihracat yapamıyoruz ki. Varın gerisini siz düşünün…

Sadece tüketim toplumu olarak gelişebileceğimizi düşünen kaç kişi var acaba?



23 Nisan 2011 Cumartesi

23 NİSAN VE EGEMENLİK

23 nisan 1920 Mustafa kemal ve arkadaşları emperyalizm ile mücadelenin kalesini Anadolu’ya yerleştirileli 91 yıl oldu.

Dile kolay nerdeyse bir asırlık bir meclis!

Peki, 91 yıl önce emperyalizmle, gericilik ile mücadeleyi, bu halka demokrasiyi, birey olmayı, ulus olmayı öğreten meclis’e ne oldu.

Emperyalizm artık tehdit değil mi, mücadeleye gerek kalmadı mı?

Gericilik artık tehdit değil mi, eğitimin önemi kalmadı mı?

Bu tehditler iki şekilde ortadan kalkar;


1. Çok bilinçli bir toplum olmuşsunuz ve “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” düsturunu hayat biçiminiz yapmışınızdır.

2. Ülkeyi bu tehditler ele geçirmiştir.

Peki, neler oldu;

- Tüm kar eden fabrikalar ve işletmeler yabacı şirketlere satıldı(Tekel, Kardemir, Telekom, vb…).

- Eğitim hakkı, parası olan çocukların yada sehven şifre sahibi olanların eline geçti(jaguarınız varsa cumhurbaşkanı ile bile görüşmek serbest).

- Din ile devlet her geçen gün birbirine yaklaşır hale geldi.

Sanırım yeterli ne olduğunu anlamak için.

Bugün 23 nisan “ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI”

Bu halk umarım bundan sonra, Din’in, gericiliğin ve emperyal güçlerin egemenliğini değil 23 nisan 1920 de kurulduğu günkü gibi ulusal egemenliğini kutlamaya başlar…





KAYGILIYIZ !


Bugün, gücünü ulustan alarak Kurtuluş mücadelesi vermiş bir Meclisin kuruluşunu ve çocuklara armağan edilen dünya üzerindeki ilk bayramı kutluyoruz. Bu onuru yaşamaktan gurur duymakla beraber kaygılıyız.

Ulus egemenliğinin yerini çoğunluk egemenliğinin aldığını,
Meclisin, bir iki liderin belirlediği ve halka seçmesi için dayatığı sözde milletin vekilleri gerçekte ise liderlerinin emir erleri olan siyasetçilerle oluşturulduğunu görmekteyiz.

Bu şekilde oluşturulan bir meclisin ulusun sorunlarını çözme kaygısı taşımayacağını bilmekte ve kaygı duymaktayız.

Çocuklarımız için de kaygılıyız,

Bu ülkenin çocuklarını 23 Nisan dan 23 Nisan a hatırlayan, bilindik sözleri her sene tekrar eden, yapmacık gülücüklerle çocukları ne kadar sevdiklerini, çoccukların ne kadar önemli olduğunu söylemeyi zorunlu bir ödev gibi yerine getirenleri samimi bulmuyor ve kaygı duyuyoruz.

Kaygılıyız çünkü; bu ülkede sabah okula çocuğunu teslim eden anne babalara akşam çocukları tabut içinde teslim ediliyor.

Kaygılıyız çünkü; 5 yaşındaki bir çocuk kendi ölümünün en büyük suçlusu ilan edilebiliyor.

Kaygılıyız çünkü; hala çocuklar ucuz iş gücü olarak görülüyor.

Kaygılıyız çünküİ okul yüzü görmeyen çocuklarımız var.

Koca koca koltuklarda oturan, mercedesten aşağı bir arabaya binmeyen siz büyüklerimizden rica ediyoruzi.

Doğru düzgün eğitim veremediğiniz, geleceklerini bir kaç saatlik şifreli sınavlara bağlayıp kararttığınız çocuklarımızı hiç olmazsa öldürmeyiniz.

Öldürmeyiniz ki onlar da bayramlarını arkadaşlarıyla beraber kutlayabilsinler.



21 Nisan 2011 Perşembe

AKP-BDP GİZLİ İTTİFAKI


68 kuşağından Hüseyin Yılmaz, YSK’nın bağımsız adaylarla ilgili kararını açıklamasından önce yazdığı mektupta diyor ki, “AKP’nin 330 vekili var. Tayyip Erdoğan, ‘Bu seçimde 315-320 çıkarırız’ diyor.. BDP’nin 20 militanı var.. ‘35’e geleceğiz’ diyorlar..
AKP’nin bu seçimde, Güneydoğu’daki listesi ve çalışmalarında gevşeklik görüyorum. Galiba gizli bir ittifak var! Seçim sonunda yapacakları anayasa değişikliğinde birlikte hareket edecekler. Hatta BDP’nin 35’den fazla milletvekili çıkarması AKP’nin işini kolaylaştıracak.”

Denilebilir ki, “Bu görüş doğru olsaydı, YSK neden BDP’nin 7 bağımsız adayının milletvekili seçilemeyeceğini bildirdi? AKP’nin Anayasa oyununu bozmak için mi?”

Bir defa henüz adayların durumu netleşmedi. YSK biraz geri adım atar gibi oldu. Cumhurbaşkanı meseleye el koydu. Anlaşılıyor ki YSK’nın kararından tatmin olmamış! Fakat bugüne kadar PKK çizgisindeki partilere oy vermemiş Kürt kökenli vatandaşlar ilk defa BDP etrafında bütünleşmeye başladı! Yani sorunları çözülürse 35’i aşarlar!

AKP oy oranını korur ve BDP de 35 milletvekili çıkarırsa, üç beş milletvekili transferiyle Anayasa’yı referandumsuz değiştirecek çoğunluk elde edilmiş olur.

PKK’nın “demokratik özerklik”, Anayasa’da zikredilmek veya millet adının hiç kullanılmaması gibi talepleri uzun süreden beri AKP tarafından ta savunulmuyor mu zaten? Tayyip Erdoğan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyalist Grup Başkanı Andreas Gross’a, Anayasa’nın birinci ve üçüncü maddelerinin değiştirileceğini, Türklüğe vurgu yapan maddelere ihtiyaç olmadığını, olmayacağını söylemedi mi? BDP’nin veya PKK’nın; ABD veya AB’nin dayatması da bu değil mi?

***

YSK’nın kararı, üniversite sınavlarındaki şifre meselesini de gündemin arka sıralarına attı. Aslında bu skandal, doğrudan 1 milyon 700 bin gencin ve onlara umut bağlayan 3 milyon 400 bin anne babanın, ortalama aynı sayıda kardeşin, yani toplam 8.5 milyon vatandaşın birinci meselesidir!

Abdullah Öcalan’ın hazırladığı BDP’nin bağımsız adaylar listesinin akıbeti, onları doğrudan ilgilendirmemektedir ama üniversite sınavına girenler arasında BDP’ye oy veren ailelerin de çocukları vardır. Yani, kimse bu meseleyi rafa kaldıramaz. Yoksa başını kuma gömmüş olur! KPSS’deki kopya iddiaları da uyutulmuştur. Bu iki sınavda mağdur olanların oyları, tek başına iktidar için yeter!

AKP, bu sebeple ipe un sermeye çalışıyor! YSK’nın kararı da AKP açısından şimdilik bu meseleyi ikinci plana atmaya yaradı.

Nereden bakarsanız bakın, bu seçimler AKP ve BDP’nin Türklükle mücadelesine bir yön verecek.Ya AKP ve BDP, Anayasa’dan Türk adını silecek ya da Türk Milleti bu iki partiyi tarihin çöplüğüne gönderecek. Arada başka bir ihtimal yoktur! 

Yeniçağ - Arslan Bulut


16 Nisan 2011 Cumartesi

HİÇLİĞİN DEHŞETİ


18 Eylül 2008’de Ergenekon sanığı olarak gözaltına alınan ve tutuklanan Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin 1 Nisan 2011 günü yaptığı savunma:

Adı “Hiçliğin dehşeti” olan ve 31 ayın çizdiği bu utanç manzarası herhangi bir suçun karşılığı değil, hukuksuzluğun adalete verdiği hesabın faturasıdır.

14 Nisan 2011 Perşembe

YIKIN HEYKELLERİMİ


Ülkeyi soydu… başkbakan yaptınız!

Ananıza küfür etti… eyvallah dediniz!

Şehite kelle öcalana sayın dedi… ne olacak dediniz!

One minute dedi… padişah yaptınız!

Gazetecileri, Askerleri, Halkı hapise attılar… amaç ulvi olur dediniz!

Gözümüze baka baka kadrolarını kurdu… herkes yapıyor dediniz!

Türbanı okullara soktular… eşitlik dediniz!

Hani nerde türk milleti, o çalışkan zeki olan millet, nerede artık yokmu öldü mü, osmanlı mı oldu? Türkiye cumhuriyet’i Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu Cumhuriyet, tabela Cumhuriyeti mi oldu?

Artık T.C devlet’i halkıda osmanlı’lar mıyız?

Hadi diyelim şuana kadar kör ve sağırdınız, hiç birşeyin farkında değildiniz. Artık lüksünüz yok,çocuklarınızın geleceği ile, şifreler ile, kişiye özel kitapçıklar ile, “sehven” oynadılar.

Nezaman uyanacaksınız ?

Daha neyi bekliyorsunuz?

Sizin son şansınız 12 HAZİRAN, Ülkeniz için, çocuklarınız için, ulusunuz için en önemlisi kendiniz, kişiliğiniz için…

Yok böyle iyiyiz koyun’uz diyorsanız, bu ülke ATATÜRK bize zaten fazlaydı diyorsanız,

SÜLEYMAN APAYDIN’ın dedikleri yapın…

Yıkın Heykellerimi

Ey milletim
Ben Mustafa Kemal'im
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim
Hala en hakiki mürşit değilse ilim
Kurusun damağım dilim
Özür dilerim

Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Özgürlük hala
En yüce değer
Değilse eğer
Prangalı kalsın diyorsanız köleler

Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı

Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Yetmediyse acısı şiddetin savaşın
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh dünyada barışın
Eğer varsa ödülü silahlanmayla yarışın

Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Özlediyseniz fesi peçeyi
Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi
Hala medet umuyorsanız
Şıhtan şeyhten dervişten
Şifa buluyorsanız
Muskadan üfürükçüden

Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek
Karaçarşafa girsin diyorsanız
Yobazin gazabından ürkerek
Diyorsanız ki okumasın
Kadınımız kızımız
Budur bizim alın yazımız

Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Fazla geldiyse size
Hürriyet cumhuriyet
Özlemini çekiyorsanız
Saltanatın sultanın
Hala önemini anlayamadıysanız
Millet olmanın
Kul olun
Ümmet kalın
Fetvasını bekleyin şeyhülislamın
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
RAHAT BIRAKIN BENİ




TBMM ÖNÜNDE ZİNCİRLİ EYLEM

Türkiye'nin Kadın Sivil Kuruluşları ve Kadın Federasyonu'na bağlı pek çok kadın, TBMM’nin Çankaya Kapısı önünde toplanarak, ’Kadın ve çocuklara yönelik tecavüz, taciz, şiddet ile kadın ve çocuk cinayetlerini protesto etti.

Gazeteci Ruhat Mengi'nin de aralarında bulunduğu Kadın Federasyonu'na bağlı pek çok kadın ellerini zincirlerken, kadınlar yanlarında getirdikleri oyuncak bebeği de yakarak tepkilerini dile getirdi. Gazeteci Mengi ve beraberindekiler, yanan bebeği Meclisin girişine bırakmak isteyince polis barikatıyla engellendi Polis, kadınların Meclise girmesine izin vermeyince, kısa süreli tartışma yaşandı. Eylemlere Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’na bağlı bütün kadın kuruluşları, Türk Kadınlar Birliği, Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği, İRİS Kadın Grubu ve birçok ilden gelen vatandaşlar katıldı. Eyleme destek veren tek siyasi partinin kadın - erkek kalabalık bir grupla, pankartlarla TBMM kapısı önünde hazır bulunan, Genel Başkanlığını Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun yaptığı Hak ve Eşitlik Partisi olması ve dikkat çekti.

Gazeteci Ruhat Mengi, çocukların kaderine terk edilmemesi, kadınların ve çocuklara tecavüz edenlerin serbest bırakılmaması için eylemi yaptıklarını belirtti. Mengi şöyle dedi:

"60 kişinin bir çocuğa tecavüz etmesine ses çıkarılmıyor. Çocuk ve kadın katilleri serbest bırakılıyor. Şimdi burada savcılara sesleniyorum, siz bu kadın ve çocuk tecavüzcülerini niye serbest bırakıyorsunuz?"

Meclisin kadın ve çocuklara yönelik yasa çalışmalarını tamamlamadan tatile girmesine de tepki gösteren Mengi, gazetecilerin cezaevlerine girdiğini, katiller ve tecavüzcülerin dışarıda gezdiğini söyledi.
’Türkiye’de kadın ve çocukların korunmadığını, her gün bir kadın cinayeti veya çocuk tecavüzü haberinin geldiğini kaydeden Mengi şunları söyledi:

"Türkiye, kadın ve çocuk cehenemine döndü. Ben buna isyan ediyorum, herkes buna isyan etmeli. Kadın ve çocuklar artık mağdur edilmemeli. Gerekirse çocuklara tecavüz edenler, onları öldürenler idam edilmeli."

Mecliste konuşan ve kadınlara sahip çıkan kadın milletvekili istediklerini de vurgulayan Ruhat Mengi, "Eğer kadın ve çocuklara sahip çıkmazlarsa, 100 tane kadın milletvekili olsa ne yazar. Hiç olmaması daha iyi" dedi.



SARIKAYA TEKRAR GÖREVDE

HSYK Genel Kurulu, Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihraç kararını oy çokluğuyla kaldırdı. Sarıkaya, 2005 yılında Şemdinli iddianamesinde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ı ’örgüt liderliği’ ile suçladıktan sonra meslekten ihraç edilmiş, soluğu ABD’de almıştı.

Sarıkaya’yı dinci örgütlerin faaliyetlerine karşı Atatürkçü tavrı nedeniyle bölgede yaşayan radikal dincilerin boy hedefi haline gelen dönemin Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın hakkında önce tarihi eser kaçakçılığı, ardından çete suçundan hazırladığı iddianameyle tanıdık.

“Türkiye'de adli işlemlerde ilk anormallik Van Rektörü Yücel Aşkın hakkındaki dava ve Şemdinli İddianamesi ile başladı. Ama durum o zaman pek fark edilmedi. Temiz bir savcının yaptığı aşırılıklar gibi gözüktü. Aldığım bilgiler ve yaptığım değerlendirmeler ışığında bugün anlıyorum ki, o olay sıradan bir savcının işi değildi. Cemaatin, adli sistemi kullandığı ilk operasyondu.

O tarihte Van'da bu tahkikatı her yönü ile bilinmesi gereken görevli bir arkadaşıma bu olayların aslının ne olduğunu, rektörün yolsuzluk yaptığı yönündeki iddialarla ilgili olarak hangi delillerin bulunduğunu sormuştum. Bana "Bazı yolsuzluklar var ama biz fazla bir şey yapmadık, tahkikatı savcı yaptı" demişti. Bu söz bana çok garip gelmişti. Zira bir polis tahkikatı olmadan bir savcı nasıl delil toplayıp bir dosya oluşturabilir? Şimdi anlıyorum ki savcıya başkaları yardım etmişti. Arka planda destek almadan o savcı o iddianameyi hazırlayamazdı. Ayrıca iddianamede ciddi bir yolsuzluk suçu ispatlanamadığı gibi aslen baskı, cebir, şiddet uygulayan silahlı çete mafya, terör örgütü, uyuşturucu kaçakçılığı davalarına bakan Özel Yetkili Mahkemeleri'n görev alanına girmeyen, üniversitede kadrolaşma gibi suç isnatları vardı. Belki rektör Yücel Aşkın'ın bu iddianamede yazılanlardan daha fazla ve büyük suçları da olabilir. Ama eldeki delillerle bu dava böyle açılamazdı. Daha detaylı araştırmalar yapıldıktan sonra bu davanın açılması gerekirdi.

…Aslında tehlike sinyalleri o gün verilmişti. Birileri polis ve Özel Yetkili Hakim ve Savcılar içerisinde örgütlenmek suretiyle istemediği kişilere karşı adli sistemi kullanarak operasyon yapacak hale gelmiş, en güçlü olduğu Van'da operasyona başlamış, Şemdinli'de çıkan bir fırsat değerlendirip hemen operasyona dönüştürülmüştü. Sistemin koruyucuları bu durumu fark edememişti. Sonrasında bugün de hala devam eden ama ne kadarı haklı, ne kadarı cemaatin suni müdahalesi olduğu tam bilinmeyen sıralı operasyonlar başladı.

Bulunan esrarengiz deliller, özellikle her kazıda el bombası ve roket atar bulunması dikkat çekici. Dünyadaki bilinen örgütlerin hepsi öncelikle tabanca ve tüfek, az miktarda da roket ve el bombası bulundurur. Ama nedense bizde her kazıda el bombası ve roket atar bulunuyor. Bunlar ürkütücü, kitleleri etkileyen silahlar ama daha önemlisi bu silahların seri numarası olmadığından nerede üretildiği, kime satıldığı, nerden geldiği gibi bilgileri araştırmak mümkün değildir...

Ergenekon, Balyoz vs. adlarla anılan operasyonların hazırlanış biçimli ve uygulanışı bazı suni katkıların olduğu gerçeğini gösteriyor...

Bence olaylar tam da şu şekilde gelişiyor:

Daha önceden temin edilmiş, muhtelif elemanları vasıtasıyla toplanmış, askeri evraklar önce cemaatin imamları tarafından inceleniyor. Sonra imamları organizesinde bazı savcılar ve polislerin katıldığı toplantılarda plan yapılıyor. Ardından dökümanda adı geçen kişi ve olaylar araştırılmaya başlanıyor. İstihbarat birimi bu olayı gizlice soruşturmaya, dinleme ve izleme faaliyetlerine başlıyor, toplanan bilgiler ışığında nasıl bir operasyon yapılacağı planlanıyor, seçilen dökümanlar ya bir aramada nerde bulunması gerekiyorsa oraya konularak ya da meçhul bir kişi tarafından gönderilmiş gibi gösterilerek sahte ihbarlarla ya da basında belli çevrelere verilip bu konuda haber yapılması sağlanarak meşru hale getiriliyor. En sonunda da bu kişiler belgeleri savcılıklara teslim edince hukuki hale gelmiş oluyor.”

Hanefi Avcı’nın Haliç’te Yaşayan Simonlar – Dün Devlet Bugün Cemaat kitabından



12 HAZİRANA DOĞRU


Bilindiği gibi Türkiye 10 yıldır AKP iktidarının yönetimi altındadır. Tam on yıldır AKP Türkiye'ye hüküm sürmektedir. Siyasal iktidar bu sürede yapılan bütün seçimleri kazanmış ve istediği tüm yasal değişiklikleri gerçekleştirmiştir. Türkiye'yi kendi dünya görüşüne göre yeniden şekillendirmiştir.

Siyasal iktidarın liderinin de söylediği gibi 1. AKP hükümeti çıraklık dönemini tamamlamış 2. AKP hükümeti biraz daha tecrübelenip kalfalığa yükseltilmeyi hak edecek
icraatlarda bulunmayı başarmıştır.

Beklenen 3. AKP hükümeti dönemi de geçen 10 yılın verdiği özgüven ve tecrübeyle ustalık hünerlerini sergileyecekleri bir dönem olacağa benzemektedir.

Artık AKP'nin önünde en büyük engel şuan yürürlükte olan Anayasa da değiştirilip kendi Anayasalarını topluma dayattıktan ve tabiki kabul ettirdikten sonra artık AKP tam anlamıyla diktatoryasını kurmuş olacaktır.

AKP'yi dizginleyecek, onu kontrol altında tutacak tek bir güç kaldı.

2002'den bu yana karşısına çıkan bütün kurum, yasa, kural her ne varsa bir şekilde dönüştürerek etksiz hale getirmeyi başardı.

Ne Anayasa Mahkemesi
Ne Danıştay
Ne Yargıtay
Ne TSK
Ne Muhalefet
Ne de Medya
AKP'nin karşısında duramadı.

Tek bir güç kaldı; HALK!

Yapılanların farkında olan, geleceğinden kaygılı, AKP ve borazanlarının söylediği yalanlara kanmayan sessiz ama her an harekete geçmeye hazır Kuvayi Milliyeci tarihi olan , emperyalizmi dize getirmiş bir HALK!

Bu oyuna son verecek boyun eğmeyen bir HALK!



5 Nisan 2011 Salı

UNUTTURUYORLAR


3 gruba ayrıldı bu gazeteci tutuklamalarında insanlar
F TİPİ OLUŞUM
- İlk kısım tamamen cemaat kökenli ya da bir şekilde hayatında fettullah ile menfaat bağlantısı olan F tipi gurup. Bunlar ne olursa olsun bu gazetecilerin tutuklanmasını içeri atılmasını olağan ve kendi mantıklarına uygun olduğunu hiç çekinmeden söyleyen kişilerden oluşan(E. uslu, N. ılıcak, A. tan vb…) mantıksal çıkarım kabiliyeti olmayan insanlar ki televizyonda en çok bunlar var durmadan konuşuyorlar *.
LİBOŞ TAYFA
- Bunlarda kendilerini demokrasinin, özgürlüğün ve eşitliğin temsili olarak gösteren hak hukuk diyince en çok sesi çıkan insanlar (tabi bu onların iddiaları). Hatta o kadar çok hak hukuk dediler ki gözlerinin önündekini hukuksuzluğu görmediler. Bu liboş tayfada bugüne kadar ne olursa olsun bu davanın devam etmesi gerektiğini tutuklamaların normal olduğunu hatta amaç o kadar ulvi ki! Biraz hukuksuzluk olsa ne olur diyecek kadarda densiz oldukları ortada olan bir tayfa. Onlara sorsanız en aydın onlar, en büyük sözcüleri de “ALTAN” kardeşler ve onun uşakları (M.baransu, E.mahçupyan vb…).Bunlar Nedim Şener ve Ahmet şık tutuklanmasından sonra biraz olsun çark ettiler. Hukuksuzlukları eleştirmeye başladılar bu kadarda olmaz dediler. Ama sadece bu iki gazeteciye yapılanları gördüler, peki diğer yazarlar için (S.yalçın, B.pehlivan, M.balbay, T.Özkan, E.poyraz vb…) ne dediler koca bir hiç…Ancak sanmayın hukuksuzluklardan dolayı hükümeti eleştirdiler. Hükümeti eleştirene bile kızdılar bunun hükümetle ne alakası var hukukun hatası demekten de geri kalmadılar**.
GERÇEKLERİ SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMEYENELR
- Bunlar aklı en az olan işini bilmeyenlerden oluşan gurup. Bunlar o kadar kalın kafalılar ki tutuklanacaklarını, kimsenin bunların cesaretli kalemleri görmeyeceklerini, doğru söyleyenin dokuz köyden Silivri ye gittiğini bile bile vazgeçmeden insanlara yol göstermeye, gerçekleri bir ayna kadar net bir şekilde ortaya koymaya çalışan ve gün geçtikçe azalan yazamayacak hala sokulan insanlardan oluşan bir gurup.Bunlar diğer iki guruptan farklı olarak senin benim gazetecim ayrımı yapmadan hukuksuzluklardan bahseden insanlar ***.

Yaklaşık 50 milyon seçmenin olduğu güzel ülkemde hayatının büyük kısmını televizyonda geçiren ve burada her duyduğunu bir bilgi kabul eden insanların büyük çoğunluğu teşkil ettiği yerde taraftar misali oy kullanan bu insanlar televizyonda gördüğü F tipi ve Liboşlarında etkisinde kalarak gözleri boyanıyor. Adı anılmayan gazetecilerin hayatı her geçen gün zorlaşıyor ve sesleri bir o kadar az çıkarılmaya çalışıyor, kısacası unutturuyorlar.


* Aslında konuşamıyorlar, bilgisi olan iki çift laf etmesini bilen kişilerin konuşmasını engelliyorlar .
** Bunlarda F gurupla organik bağları olan ortak yazarları kullanan “taraf”tarcıklar.
*** ………. yazık oluyor...........




4 Nisan 2011 Pazartesi

BOYUN EĞMEYENLER TOPLANDI





3 Nisan Pazar günü Türkiye'nin dört bir yanından gelen Boyun Eğmeyen işçiler, emekçiler, öğrenciler, sanatçılar Kadiköy Meydanında Boyun Eğmeyeceklerini haykırmak için toplandı.















Güneşli bir Pazar günü gerçekleştirilen miting tiyatral sunumu ve miting sonrası gerçekleştirilen yürüyüşle alışılagelmiş mitinglerden farklıydı.













Yapılan konuşmalarda önemli olanın ne olursa olsun AKP den kurtulmak değil AKP nin yerini emekten yana bir iktidarın alması olduğu vurgulandı.













TKP'nin 12 Haziran seçimlerinde alacağı 500.000 oyun Türkiye'yi olumlu yönde değiştireceği için oylar bölünmesin kaygısını taşıyanların ikilemde kalmaması ve oylarını emekten yana kullanmaları gerektiği vurgulandı.












Pınar Sağ'ın seslendirdiği türküler eşliğinde boğun eğmeyenler omuz omuza halaylar çektiler.











Miting Boyun Eğmeyenlerin Kadıköy'ü inleten sloganlarının eşliğinde yapılan yürüyüşle son buldu.








UZAYA YOLCULUK İÇİN YOĞUN MESAİ...


Virgin Galactic projesinin amacı, uzaya turistik yolculuk yapmanın milyonlarca dolarlık bir hayal olmaktan çıkması.

Los Angeles'ın kuzeyinde Kaliforniya çöllerinde, mühendisler hummalı bir çalışma içerisinde.
Virgin havayollarının uzaya aynı anda 6 yolcu taşıyabilecek Virgin Galactic isimli uzay gemisi yapım aşamasında. Tamamlandığında, uzaya yolculuğun maliyetinin çok daha az olacağı hesap ediliyor.


1 Nisan 2011 Cuma

ORHAN ÇEKİÇ-İMPARATORLUKTAN CUMHURİYETE 2- SAMSUN'DAN ERZURUM'A



Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Başkanı ve aynı üniversitenin Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü olan Orhan Çekiç tarafından kaleme alınan İmparotorluktan Cumhuriyete dizisinin ikinci kitabı olan ''Samsun'dan Erzurum'a'' adlı eseri dizinin diğer kitapları gibi Cumhuriyet Kitapları tarafından okuyucuyla buluşturuldu.

Paylaş