This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

8 Aralık 2012 Cumartesi

13 ARALIK SİLİVRİ ÇAĞRISI

Kamuoyunda Ergenekon adıyla bilinen davada karar aşaması yaklaşmıştır. Mahkeme Heyeti, iddia makamına, esas hakkında mütalaa vermesi için, gelecek celseye (duruşmaya) kadar süre verilmesine hükmetmiştir.

Başından bu yana hukuksuzluklarla yürüyen bu siyasi davaya uzaktan seyirci kalmayacağız. Atatürkçü Düşünce Derneği, yüzlerce şubesi ve binlerce üyesiyle 13 Aralık 2012 saat 08:30’da Silivri’de olacaktır.

Tüm yurttaşlarımızı Silivri’ye, “gerçek ve açık tanıklığa” bekliyoruz.

ADD Genel Merkezi


30 Ekim 2012 Salı

ATA'YA VEDA BAŞKA BAHARA


"(...) Bu ülke bizim doğup büyüdüğümüz, yetiştiğimiz, öğrendiğimiz, bildiğimiz ülke değil artık.
Burası Öcalan'ın posterlerini taşıyarak yürümenin serbest, Cumhuriyet pankartları, Atatürk resimleri taşıyarak yürümenin yasak olduğu bir ülke.(...)"
Günaydın Fatih Altaylı. Siz uyurken bu durumu yıllar önceden görenler hapise atıldı. Bazıları orada öldürüldü, kalanlar ölümü bekliyor. Balyaz, Ergenekon, Ayışığı... Tüm bu komploların amacını ancak tespit edebildiğiniz: Ülkemizden Atatürk'ü tüm yaptıklarıyla beraber silmek. 
Hapisteki Atatürkçüleri bugüne kadar görmediniz. Zaten onların da kimsenin savunmasına ihtiyaçları yok. Sonuna kadar haklı oldukları davalarında tek bir eksikleri var; adil yargılama. Yeterince omurgasız değilseniz adalet bir gün size de lazım olacak. 


21 Eylül 2012 Cuma

VATAN SAĞOLSUN

 250′si tutuklu 365 sanığın yargılandığı Balyoz davasında karar açıklandı. İşte davada alınan kararlar…

- Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski 1. Ordu Komutanlarından emekli Orgeneral Çetin Doğan’a ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi. Cezanın nedeni, “Türkiye Cumhuriyeti İcra vekili heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs” olarak açıklandı. Ceza, “darbeye teşebbüsün yarıda kalması nedeniyle” 20 yıla indirildi.

- MHP Milletvekili Korgeneral Engin Alan’a 18 yıl hapis
- Orgeneral Bilgin Balanlı’ya 18 yıl hapis
- Emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü’ye 18 yıl hapis
- Emekli Korgeneral Nejat Bek’e 18 yıl hapis
- Eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık’a 18 yıl hapis
- Emekli Orgeneral Ergin Saygun’a 18 yıl hapis
- Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri’ye 18 yıl hapis
- Emekli Albay Cemal Temizöz’e 18 yıl hapis
- Emekli Koramiral Kadir Sağdıç’a 18 yıl hapis
- Koramiral Abdullah Can Erenoğlu’na 18 yıl hapis
- Emekli Korgeneral Yurdaer Olcan’a 18 yıl hapis
- Emekli Albay Dursun Çiçek’e 16 yıl ceza
 -  Ahmet Zeki Üçok, Ömer Faruk Ağayarman’a 16 yıl hapis
- Cora ve Ilgar’a 18′er yıl hapis cezası verildi
- Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün dosyası, ifade vermediği için ayrıldı.
- 250 sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildi.

Mahkeme kararının ardından “Gürbüz Kaya, Bilgin Balanlı, Özden Koçer, Derya Ön ve bir çok sanık” imzalı mesaj yayınlandı, tutuklu askerler tarafından kaleme alınan ve avukat Hüseyin Ersöz’ün okuduğu mesajda şu ifadeler yer aldı:
 

Bu karar bizi hiç şaşırtmadı. Siyasi bir davanın hukuki bir sonuç vermesini beklemiyorduk. Bu kararın verileceğini ve karardan korkmadığımızı söylemiştik. Bu mahkeme, en önemli delilleri aylarca savunmaya vermeyen, bilirkişi görevlendirmeyen, savcının tüm taleplerini karşılamasına rağmen, savunmanın taleplerini karşılamayan ve bu uygulamaları ile hukuku ve savunmayı yok sayarak avukatsız savunma yapan bir mahkemedir. Biz demokrasi tarihinde görülmemiş saldırıya uğrayan şerefli insanlarız. Bu toplum vicdanında sindirilmeyecektir. Masumiyetimize rağmen yaşanan hukuksuzluk karşısında sessiz kalanlar bir gün utanç duyacakltır. Komşu ülkelerdeki insan hakları ihlallerini önlemeye çalışan devletimi, kendi ordusuna karşı yapılan hukuksuzluk ve insan hakları ihlallerini önleyememiştir. Eğer, devletimiz bu komployu görümüş ve sessiz kalmayı tercih etmişse durum daha vahimdir. Devletimizin bu düzmece davada TSK’ya karşı emperyalist güçlerle yaptığı komployu mahkemenin görmemesi aşikardır. Devletimizin de bunun içinde olması da daha vahim bir durumdur, bizler vatanımıza, milletimize asla ihanet etmedik. bizlerin değişmeyen başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’tür, bunu hiç bir güç değiştiremez, vatan sağolsun.”

13 Eylül 2012 Perşembe

Anayasada yasak ama...


Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü'ye, F.N.G. adlı öğrenciyi türbanlı olarak derse almadığı iddiasıyla 2 yıl 1 ay hapis cezası verildi.

Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü'nün, Ege Üniversitesi (EÜ) Fen Fakültesi Astronomi Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yaptığı dönemde, ''fakültenin matematik bölümü öğrencilerinden F.N.G'nin, türbanlı olması nedeniyle okula girmesini engelleyerek eğitim öğrenim hakkını ihlal ettiği'' iddiasıyla açılan davada karar duruşması yapıldı.

14 Ağustos 2012 Salı


‘MİT Kontrterör Merkezi eski Başkanı Mehmet Eymür suskunluğunu bozdu’ diye vermişler haberi. Söylediklerine bakınca terörün 30 yıldır neden bitirelemediğini bir kez daha anladık hatta geldiğimiz nokta için 'buna şükür' dedik. Böyle idarecilere rağmen iyi dayanmışız.

Açıklamasında ‘Türkiye'yi 1950 yılından itibaren Türkler yönetmedi.' demiş. Buraya kadar bir itirazımız yok. MİT Kontrterör Merkezi de dahil bu ülkede kilit mevkiler ulusal politikalara bağlı kalsaydı şimdi bu halde olmazdık. Ancak açıklamasının devamında bu durumun 50 yıl sürdüğünü söylemiş. Yani Tayyip gelmiş, ülkeyi tekrar biz yönetmeye başlamışız. Herhangi biri bunu derse saflığına verebiliriz ama bir istihbaratçı bunu diyorsa düpe düz bir psikolojik harekatın parçası demektir. Eymür’e göre NATO’ya biat etmeyen subaylarımızı içeri tıkan, BOP eşbaşkanı Tayyip, memleketi yabancıların idaresinden kurtarmış.

Bu saçmalıklardan sonra sıra gerçeklerde. Vatanseverlik suçundan tutuklu Tümamiral Cem Gürdeniz’in açıklamasından:

15 Temmuz 2012 Pazar

METROBÜS KÖPRÜSÜ İŞÇİLERİN ÜZERİNE ÇÖKTÜ: 1 İŞÇİ ÖLDÜ !


Avcılar'da metrobüs bağlantı yolunun çökmesi sonucunda 1 işçi hayatını kaybederken, 3 işçi ise yaralandı.

Avcılar'da D-100 karayolu üzerindeki metrobüs bağlantı yolu köprüsü, beton blokların söküm işlemleri sırasında çöktü. Olayda ilk belirlemelere göre 1 işçi hayatını kaybederken, 3 işçi yaralandı.

Metrobüs rezaleti şimdi de çökme ve göçüklerle gündemde. Henüz 4 gün önce bir durakta çökme meydana gelmesinin ardından bugün de Avcılar'da D-100 karayolu üzerindeki metrobüs bağlantı yolu köprüsü çöktü.

Olay sonrasında metrobüs seferlerinin durdurulduğu öğrenilirken, yaralı işçiler ise hastaneye kaldırıldı.






KAYNAK: sol.org.tr

11 Temmuz 2012 Çarşamba

METROBÜS AVCILAR DURAĞI ÇÖKTÜ !!!



Avcılar - Beylikdüzü istikametindeki metrobüs hat çalışmalarının yapıldığı yerde akıllara zarar ihmal yaşandı. Saçla kapatılan boşlukta çökme meydana geldi, onlarca metrobüs yolcusu çukura düştü. Olayda ölen ya da yaralanan şans eseri olmadı.

İstanbul'da metrobüs ve çalışmalarında yaşanan facialara biri daha eklendi. Akıllara zarar kaza dün akşam Avcılar metrobüsü son durağında yaşandı.

Çukuru sacla kapattılar
Avcılar durağı hat çalışmaları kapsamında kapatılınca yerine aktarma durağı yapıldı. Aktarma yapılan duraktan D-100 Karayolu’na bir üst geçitle bağlantı kuruldu. Çalışmalar henüz sonuçlanmadan yolcular bu üst geçidi kullanmak zorunda kaldı. Bu arada, üst geçidin hemen yanındaki betonla oluşturulmuş bir çukurun üstü saçla kapatıldı.

Yolcular birden çukura düştü
Metrobüslerden inen yolcular, söz konusu yeni üst geçitte yoğunlaşınca üzerindeki ağırlığı kaldıramayan saç çöktü. Onlarca yolcu bir anda 2 metre derinliğindeki çukura düştü. Olay sırasında büyük panik yaşandı. Büyük paniğin yaşandığı olayda ölen ya da yaralananın olmadı ancak çukura düşen vatandaşlar, metrobüsten inen yolcuların yardımıyla çıkarıldı.






Kaynak: soL.org.tr

1 Temmuz 2012 Pazar

NASIL FİŞLEDİM


YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz’ün tutuklanmasının ardından bir yazı kaleme alan Prof. Dr. Celal Şengör, “bu yazı benim vicdanım gereğidir” diyerek bitirdiği makalesinde Gürüz’ün tutuklanmasına itiraz etti.
Şengör, Kemal Gürüz’le yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Prof. Dr. Kemal Gürüz tutuklandı. Suçu gelen dedikodulara göre insanları (yani öğretim üyelerini) fişlemekmiş! Ama ne suç!
Biz öğretim üyeleri, işimiz gereği, hem öğrencilerimizi, hem meslektaşlarımızı, hem de bilim dünyasının diğer üyelerini fişleriz. Nasıl mı? Bakın anlatayım: Öncelikle, öğrencilerimize imtihanlarındaki başarı veya başarısızlıklarını gösteren notlar verir ve bu notları, imtihanlarıyla birlikte arşivlere kaldırırız. Bu üstelik yasal mecburiyetimizdir. Bu arşivler en az on yıl gibi bir süreyle saklanır, korunur. Bunun da üstüne kanaat notumuz vardır. Bunu öğrencilerimiz için tavsiye mektubu yazarken, onların yüksek lisans, doktora, doçentlik, profesörlük gibi basamakları geçmeleri (veya geçememeleri) esnasında yazdığımız raporlarla belli ederiz. Bu da yasaldır ve biz bunları da arşivleriz.
Ha, şimdi bir de yasanın gerektirmediği, ama bizden istenen mektuplar vardır. Bir kişi bir yere iş başvurusu yapmıştır. Mesela bir üniversitede bir kadroya başvurmuştur. Bu kişi hakkında başvurduğu kurum resmi olarak veya yanında çalışmayı arzu ettiği akademisyen şahsen gayri resmi bizden bilgi ister. Onu da bir mektup, bazan sadece bir e-posta haline koyar göndeririz. Bazan bir şirket bizden bir öğrencimiz, bir meslektaşımız hakkında bilgi ister. Onu da bazan mektupla, bazan e-posta ile, bazan sadece telefonda iletiriz. Bu bilgiler sırf bilimsel beceriyle veya âlimlik derecesiyle ilgili de değildir. Şöyle sorular sorulur: Bu zat güvenilir bir kişilik midir? Bu zat bir grup içinde çalışabilir mi? Psikolojisi nasıldır? Hakkında şu veya şu bilgiler alınmıştır, sizin kanaatiniz de bu yönde midir? Ben meslek hayatım boyunca bu tür belki yüzlerce mektuba, telefon aramasına cevap vermişimdir, hem de tüm dünyadan. Daha yeni ABD’de benden ders almış Amerikalı bir öğrencimin kadro başvurusu hakkında benden görüş istendi. Bu memlekette artık özel yaşama saygının sıfırlanmış olduğu ve herkes herkesin bilgisayarına rahatlıkla girebildiği için, isteyen benimkinde böyle bir mail’in olup olmadığını tetkik edebilir.
Bir devlet kurumu diğer bir devlet kurumundan bilgi isteyebilir ve bu bilgiler tabii olarak verilir. Kemal Gürüz ile ben, 1990 senesinde, Turgut Özal’ın TÜBİTAK’a yeni bir çehre vermek istediği bir sırada yaptığı başkanlık ataması vasıtasıyla tanıştım. Kemal Gürüz başkan atanmıştı. Hiç tanımadığım bu zat, bir ortak dostun tavsiyesiyle (yeni jargonla, beni fişleyen bir dost sayesinde) benim de ekibinde olmamı arzulamıştı. Benimle beraber, Kemal’in tabiriyle İTÜ’nün tüm virtuozlarına da, benzer davetler gitmişti. Sağlığı nedeniyle katılamayan birimiz hariç hepimiz seve seve kabul etmiştik, çünkü şu açıktı: Kemal, dil, din, ırk, mezhep, siyasi düşünce vs’ye hiç bakmadan sadece ve sadece bilimsel liyakat ve tecrübe arıyordu. TÜBİTAK onun başkanlığı süresince tarihinin en yüksek bilimsel düzeyine tırmandı. Bu dönem, Erdal İnönü‘nün bilimle hiç ilgisi olmayan, partisindeki veya ona yakın, kendini bilim adamı olarak satan bazı güdük zevatın baskısıyla alınmış, tamamen partizanca bir kararıyla sona erdirildi. Ben bunu yakın tanıdığım Erdal Bey’e yazdığım bir mektupla protesto ettim.
Kemal sonra YÖK başkanlığına atandı: Orada karşısına şu sorular geldi:
Üniversitelerde öğretim ve araştırma kalitesini nasıl arttırabiliriz? Bunun için, içinde benim de olacağım bir değerlendirme komisyonu kurdu ,ama bu komisyon açıkça kaliteyi istemeyen üniversite öğretim üyelerinin baskısı yüzünden çalışamadı.
Üniversite giriş imtihanı denen rezalete nasıl engel olup, lise mezunu gençlerin bu kâbusuna mani olunabilir? Bunun için bir model geliştirdi ama Mesut Yılmaz hükümetindeki bir bürokrat yüzünden, giriş imtihanı denen rezaleti kaldıracak muhteşem plan gerçekleşemedi.
Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerini nasıl dünyaya entegre edebilirim? Bunun için başlattığı pek çok program yürümekte ve pek çok üniversitemiz dünyaya entegre olmuş olarak çalışmakta. Kemal tüm yaşamını ülkesinde bilimsel eğitim ve araştırmanın yükselmesine adamıştır. Yurtiçinde ve dışında yayımlanan bilimsel eserleri ve aldığı atıflar dahi buna şahittir. Bunun ötesinde kendisine yapıştırılan her yafta iftiradan ibarettir. YÖK Başkanı olarak ülkesinin güvenlik birimlerine karşı olan sorumlulukları ise yasayla belirtilmiştir. Bunların ne olduğunu biz bilemeyiz. Onları yerine getirmemek ise çalıştığı mevkilere atanmayı kabul ettikten sonra onun elinde olan bir şey değildi.
Tüm bunları sakin bir kafayla düşündükten ve gözden geçirdikten sonra eğer Kemal’in tutuklanmasının nedeni konusundaki dedikodular doğruysa insanın şu kanaate varması neredeyse kaçınılmaz oluyor:
«Kemal Gürüz’ü tutuklayan hukukçular tarafsız adli görevlerini yapıyor olamaz. Alınan karar uzun zamandan beri gazetelerimizde yazılan, başı dışarıda bir yeraltı örgütünün sözümona hukuk yoluyla modern Türkiye Cumhuriyetini hedefleyen bir intikam faaliyetinin menfur bir parçasıdır. Bu kararı alanlar alenen suç işlemişlerdir ve millet önünde bu işin hesabını vermek zorundalar. Bu hesap sorulmazsa, Türkiye’nin önümüzdeki yirmi yılı tek parça olarak çıkarması mümkün olmayacak. Hükümete düşen, eğer demokrasi ve hukuk devleti iddialarında samimiyse, ordumuzu da hedef aldığı gazetelerde ve televizyonlarda dile gelen ve Balyoz davasını izleyen her aklı başında insan tarafından dile getirilen bu düzene behemahal engel olmaktır.»
Bu yazı benim vicdanımın gereğidir. Tüm milletime saygı ve içten sevgiyle duyurulur.”

23 Haziran 2012 Cumartesi

ESAT ERDOĞAN'I İNDİRECEK



Kandil açıklamasıyla başlayan güvenlik toplantısında büyük ikramiye Şam'a çıktı. Toplantı sonunda yapılan açıklamaya göre uçağımızın Suriye tarafından düşürüldüğü anlaşılmış ancak nihai tavrımızı olayı tam olarak aydınlatınca koyacakmışız. Yani olayı tam anlamasak da uçağımızı Suriye'nin düşürdüğünü anlamışız. 


Uçağımız Suriye hava sahasında mı düşürüldü? Eğer öyleyse bizim uçağın orada ne işi var? Eğer Suriye kendi hava sahasının dışındaki uçağımızı düşürdüyse daha neyin aydınlatılması gerekiyor?

6 Haziran 2012 Çarşamba

HERKESİN HER GÜN İŞLEDİĞİ 'SUÇ'



FAZIL Say, Twitter’da yazdığı bir mesaj nedeniyle yargıç karşısına çıkacak.

“Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçlamasıyla 1,5 yıla kadar hapis ile cezalandırılması isteniyor.

Fazıl Say’ın yazdığı şey Ömer Hayyam’a ait olduğu iddia edilen bir dörtlük. Onun mudur, ona mı mal edilmiştir, bilemiyorum, ayrıca bunun bir önemi de yok.

“Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama suçu”, bu topraklarda her gün işleniyor.

KİM KURTARACAK




Afganistan’da geçen ay kaçırılan 4 yardım görevlisi İngiliz Özel Kuvvetleri (SAS) tarafından kurtarıldı. Çünkü içlerinden biri İngiliz vatandaşıydı. Çatışma 5 saat sürdü ve SAS’lar kimseye acımadılar. Hepsi o İngiliz beslenme uzmanı içindi.
İsrail’in bir onbaşı için Lüban’da taş üstünde taş bırakmadığını eminim çok iyi hatırlıyorsunuzdur.
Suriyeli muhaliflerin elinde tutsak olan 11 Lübnanlı Şii de, bizim süper Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun “devreye girmesiyle” kurtarıldı.
Ve…
Geçen hafta Odatv’de yayınlanan soruyu tekrar soruyorum.
Yıllardır PKK’nın elindeki Mehmetçikler, devlet memurları kim tarafından kurtarılacak? Hergün yol kesip kaçırdıkları adamları kendileri serbest bırakmazsa kimsenin bir şey yaptığı yok.
Ama bu durum her an değişebilir.
Çünkü PKK 4 Haziran’da Diyarbakır- Bingöl karayolunu kesti, arama yaptı ve bir İngiliz turisti kaçırdı.
İşte bu dönüm noktasıdır.
İngilizler ya diplomatik yollardan ya da SAS’larını göndererek kendi vatandaşlarını kurtarırken, bizimkileri de aradan çıkarırlar mı dersiniz?
Neden olmasın canım, Kraliçe ile Cumhurbaşkanımız ve Hayrünnisa Hanım arasında bu kadar sıcak bir ilişki varken bir kıyak da bize yapsalar ne güzel olur.
Başka türlü bizim kendi başımıza bir şey yapacağımız yok.
Mehmet Yiğittürk
Odatv.com

5 Mayıs 2012 Cumartesi

1 MAYIS'TA POLİS-SENDİKA İŞBİRLİĞİ


1 Mayıs'ta Sıhhiye meydanına girişleri miting tertip komitesi ve polis tarafından engellenen Birleşik Kamu-İş sendikasının konuyla ilgili açıklaması:
"1 Mayıs "Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü"dür. Sınıf mücadelesine inanan her kişi ve kurumun bu özel günde en geniş şekilde birlikteliği savunmak, işçi sınıfının ulusal ve uluslararası boyutta sorunlarını ve taleplerini ortaya koymak zorunluluğu vardır.
1 Mayıs sadece bir bayram değildir. Hele şenlik hiç değildir. 1 Mayıs işçi sınıfının sermayeye karşı sesinin yükseldiği gün olmalıdır. Sermayeye karşı sesini yükseltmek eğer antiemperyalist bir çizgide değilse bunun da önemi yoktur. Çünkü ezilen tüm uluslar ve işçi sınıfı için Dünya'yı çekilmez hale getiren, savaşları, kitle ölümlerine neden olan hastalıkları, yoksulluğu yaratan emperyalizmdir.
Birleşik Kamu-İş ve bağlı sendikalar, mücadeleye bu pencereden bakmaktadır. Onun için 1 Mayıs'ı sadece şenlik havasında konserlerle kutlayan yapıların yanında değildir. Birleşik Kamu-İş sınıf mücadelesine inandığını söyleyenlerin yanında olmak istemektedir. Ancak ne yazık ki kamu makamlarıyla işbirliği içinde hukuksuz olarak meydanları elimizden almaya çalışmaktadırlar.

26 Nisan 2012 Perşembe

BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN ÖVÜNÇ KAYNAKLARI BİR BİR KAPANIYOR



AKP hükümetini en çok sevindiren faaliyet alışveriş merkezi (AVM) inşaatı ve açılışıydı. Her AVM açılışında televizyonlara çıkar, “şöyle ekonomi, böyle büyüme, piyasada canlanma, falan filan” diye mangalda kül bırakmadılar.
Ekonomisi, kısa vadeli borca dayanan, sıcak para ile ayakta duran ülkemizde AVM’ler halkın geleceğe dönük borçlanmalarla tüketmesi için işlev görüyor. Başkasından aldığımız borçla, başkasının malını alıyoruz. Bu sahte ekonomik hareketlilik ise hükümetin başlıca övünç kaynağı. Ama bunun da bir sonu var.
Halk borçlanmayacak noktaya geldiğinde, AVM’ler de işe yaramayan binalara dönüşüyor.


22 Nisan 2012 Pazar

BEN DE İMAM OLAYIM


Erdal Beşikçioğlu, Radikal Gazetesi'ne Ankara'daki yeni projesi 'StüdyoCer' ile ilgili röportaj veren Erdal Beşikçioğlu, konu Şehir Tiyatroları tartışmalarına gelince, sözünü sakınmadı.

 İşte Beşikçioğlu'nun şehir tiyatroları tartışmasında söyledikleri...



16 Nisan 2012 Pazartesi

23 NİSAN; "BAYRAM GİBİ BAYRAM" NESİN VAKF'INDAN


Nesin Vakfi, 16 Nisan 2012

Sevgili Dostlar,
Geleneksel 23 Nisan senligimiz
saat 1-2 sularinda basliyor.
Duzenlemeyi bu yil buyuk olcude
genclerimiz yapti.
Birinci senligimizi 2003'te
duzenlemistik. O gun senligin
hitap ettigi kitleye dahil olan
cocuklarimiz bugun senlik
duzenleyecek yasa geldiler!
Her yil oldugu gibi, bu yil da
cocuklarin seyirci kalmayacagi,
ozgurce ve aktif olarak eglenecekleri bir senlik
duzenlemeye calistilar.
Her turlu merasim havasindan uzak.
Ne kadar basardiklarini hep beraber gorecegiz...
Tum dostlarimizi coluk cocuk, 23 Nisan'da saat 1,30 gibi Vakfimiza
bekleriz.

Saat 12,30'da Taksim AKM onunden otobusler hareket edecek.
Catalca'dan da Vakf'a saat 13-14 arasi otobus seferleri olacak.

Hepimizden sevgiler,
Suleyman Cihangiroglu
www.nesinvakfi.org

8 Nisan 2012 Pazar

SURİYE MÜLTECİ ÇADIRLARINDA NELER OLUYOR

Tayfun Talipoğlu, Suriye’li mültecilerin kaldığı Boynuyoğun kampında röportajlar yaptı. 5 Bisan günü TV8’de yayınlanan Haber programına katılan Talipoğlu’nun çarpıcı açıklamalarından bazı satırbaşları şöyle:

-“Suriyeli’lere kurulan kamp, deprem kapmları dahil olmak üzere bugüne kadar gördüğüm en iyi kamp. Çarmaşırlıklardan, okula, meslek kurslarından spor alanlarına kadar her şey var. Tatil köyü gibi...

-Gelenlerden sadece yüzde 20’si Esad rejiminden kaçtığını söylüyor. Diğerlerine bazı vaatlerde bulunulmuş ve öyle gelmişler. Hiçbiri kaçmış gibi değil, yanında güvercinlerini getirenler bile var.

-Askerlerimiz kampta silahsız nöbet tutuyorlar. Dışişleri görevlileri de her ihtiyacı karşılamaya çalışıyor. Ama buna rağmen en ufak bir talepleri karşılanmadığında oturma eylemi yaparak devlet görevlilerini şikayet etmekle tehdit ediyorlar. Biraz sinirlenince “Bana Başbakan Erdoğan’ı bağlayın” diye bağırıyorlar.

-Konuştuğum bir Suriye’li bana, ‘ne söylememi istiyorsan onu söyleyeyim’ dedi. Yani bizim dünya medyasından duyduğumuz birçok bilgi doğru değil.

-Suriye’de baskı ve ayrımcılık gördüğünü söyleyenler, ‘nasıl’ ya da ‘size tam olarak ne yaptılar’ diye sorduğumda cevap alamıyorum. Kimse belirli bir olay anlatmadı. Bir tanesi, ‘kendisinin sünni olduğunu, askerdeki komutanın da Alevi olduğunu, birgün kendisinden bir bardağı yıkamasını istediğini, kendisinin de bunu reddedince Alevi komutandan bir tokat yediğini’ anlattı. Bu nedenle kalkıp Türkiye’ye gelmiş.

-Devletin kendilerine verdiği battaniye soba gibi eşyaları para karşılığında satıyorlar.

-İçlerinde çatışmalara katılmış çok az sayıda insan var, diğerleri iş, para ve vatandaşlık vaatleri ile gelmişler.

-Şu ana kadar 20 milyon TL para harcanmış. 20 Trilyon yani... Şu anda bu Suriye’lilere bir de kart dağıtılıyormuş. Harcama yapmaları için, belli limitleri olan kredi kartı türü kartlar bunlar...

-Türkiye bu Suriye’li göçmenlere burada kaldıkları müddetçe bakmak zorunda, her ihtiyaçlarını karşılamak zorunda.

Bunları dinleyince, Van’daki deprem çadırlarını ve oradaki yurttaşlarımızı da düşününce insanın Suriye’li mülteci olası geliyor.”

Tayfun Talipoğlu’nun naklettiği en önemli gözlemi, bu gelenlerin bir çoğunun bir çatışmadan, ölüm tehdidinden kaçıyormuş gibi bir hallerinin olmamasıydı.

Soru şudur: Bu insanları kimler, ne vaatlerle, hangi projeler için buralara getirdi?

Odatv.com

3 Nisan 2012 Salı

SAMİZDAT


"Benim ülkemde; düşünce hayatın düşmanı, kötülüğün simgesi olarak görülür. Düşünsel değerlere tutkuyla bağlı, soru soran, arayan, kovalayan zihne sadece düşmanlık edilir. Düşünen insanın korunağı yoktur...

Benim ülkemde; iktidar ve güç uğruna hiçbir şeyden çekinmeyen her zorba güç, yalnızca kendi isteğinin onaylanmasını, gururunun okşanmasını ister...

Soner Yalçın'ın kitabına seçtiği Samizdat ismi Rusça bir kelimeden geliyor.

Rusça sam (kendi) ve izdat (yayım) kelimelerinden türemiş olan, "Samizdat", muhaliflerin yazdıkları ancak sansürden korumak için el altından dağıttıkları yayınlara verdiği isim olarak biliniyor.

Kitabının tanıtımında şu ifadelere yer verildi:

Benim ülkemde; kafasıyla değil, ağzıyla konuşan yorumcular, açıklayıcılar, gerçekleri başka kalıplara sokarak özgürlüğü çürütmenin gönüllü aracılığını yaparlar...

Benim ülkemde; bir gazeteci - yazar hapse atılarak yayınevine, gazetesine baskı yapılarak, sonsuza kadar sessizliğe - unutuşa mahkûm edilmeye çalışılır...

Ama benim ülkemde; gerçekler de inatçıdır.

Mutlaka yazılır.

Samizdat gibi..."

13 Mart 2012 Salı

BÖYLE KİN VE NEFRET OLMAZ


Geçtiğimiz sene aralık ayında Celal Bayar Üniversitesi’ne Bülent Arınç’ın ziyareti sırasında Üniversite rektörü Mehmet Pakdemirli ile TGB Manisa eski başkanı Erdem Özdemir arasında ibretlik bir diyalog yaşanmış, Rektör Pakdemirli öğrencilere “Hepinizi okuldan atarım. Atatürk’ü savunamazsınız” demişti. Erdem Özdemir’le birlikte 42 TGB’liye soruşturma açılmış ve Erdem Özdemir’e 1 yıl okuldan uzaklaştırma cezası verilmişti. Verilen bu ceza Celal Bayar Üniversitesi’ndeki F-tipi yapıyı rahatlatmamış olacak ki bir soruşturma daha açıp bu defa Erdem Özdemir’e okuldan atılma cezası verilmiştir. Konuyla ilgili TGB GYK üyesi Erdem Özdemir’in basın açıklamasını sunuyoruz:

Celal Bayar Üniversitesi rektörü Mehmet Pakdemirli’nin bizlere yönelik tehditleri hatırlanacaktır: “Atatürk’ü savunursanız sizi okuldan atarım.” Demişti. İzmir’de Ulusal kanal ve Aydınlık gazetesine yapılan kanunsuz operasyonları protesto etmek amacıyla AKP binasında yaptığımız basın açıklaması gerekçe gösterilerek şahsıma “yükseköğretim kurumlarından çıkarma cezası” verildi.

Son bir senedir arkadaşlarımızla sayısız soruşturma geçirdik. Anayasal haklarımız rektörlükçe suç sayılmış aynı zamanda gayri yasal uygulamaları da ardı sıra gelmiştir. Bir senedir Dekan Prof.Dr.Hasan Hüseyin Uğurlu’dan, bölüm başkanı Prof.Dr.Abdurrahman Usame Tamer’den, Yard. Doç. Dr. Mehmet Günay’dan sayısız kez farklı zamanlarda tehditler almıştım. Açıkça “ülke meselelerine kafa yorarsan bu üniversiteden mezun olamazsın” dediler. Dedikleri gibi de oldu.

Ülke de kurulan faşist diktatörlük Atatürkçü, devrimci, vatansever gençleri silmeyi önüne bir program olarak koymuştur. 12 Eylül zihniyeti, yine 12 Eylülde hazırlanan disiplin yönetmeliğinden gücünü almış ve bu cezayı vermiştir.

Rektör Pakdemirli, o tarihlerde katıldığı programlarda kamuoyunun baskısına cevap vermiş “ben öğrencilerin ceza almasına engel oldum beni tebrik etmeniz gerekir” demişti. Kamuoyuna bırakmadan biz rektörü, AKP’yi AKP temsilcilerinden daha net hatlarla savunmaya geçtiği için ve bir sene gibi bir süre beklediği için sabrını tebrik ediyoruz.

Vicdanlara sesleniyoruz. Bizler anayasal ve demokratik haklarımızı kullandığımız için önce okuldan bir sene uzaklaştırma cezası aldık. Yetmedi. Şimdi de üniversite hayatımıza son verildi. Net bir şekilde ifade edelim bunun her coğrafyadaki adı “faşizm” dir.

Manisa ili, 16 yıl önce bir vagona “Paralı eğitime hayır!” yazdıkları için işkence gören Manisalı Gençlerle ünlenmişti.Mahkeme 16 yıl sonra onları haklı buldu, İçişleri bakanlığı’nı tazminata mahkum etti.Nasıl ki tüm Türkiyede Manisa ismi duyulduğunda akıllara Manisalı Gençler geliyorsa, Celal Bayar Üniversitesi denildiğinde de, artık Rektör Pakdemirli’nin öğrencilere uyguladığı zulüm akıllara gelecek.Öğrencisine kin besleyip, anayasal bir hak olan eğitim öğrenim hakkını elinden alan, bir gencin geleceğini vicdanı hiç sızlamadan keyfi kararlarıyla karartan Mehmet Pakdemirli, yıllar sonra o üniversitenin Rektörü olmayacak ama kamuoyu o üniversitede yaşananları hiç unutmayacak! Yıllar sonra Manisalı Gençlerin davasında olduğu gibi geç gelen adalet bizim heba olan geleceğimizi geri getirebilecek mi?

Manisa’nın ya işkencecilerle ya da Atatürkçü öğrencileri okuldan atan Rektörlerle meşhur olması Manisa halkını rahatsız etmiyor mu?

Manisa’da, Rektör Pakdemirli’ye “O üniversite iddia ettiğin gibi senin değil, Manisa’nın, Manisa’nın gençlerinin, bizim çocuklarımızındır” diyecek kimse yok mu? Yapılan haksızlıklara “Yeter!” diyecek bizden başka kimse yok mu?

Biz korkmuyoruz. Bütün geleceğimizi elimizden alsanız da, mücadelemizde bizi yıldıramayacaksınız. Makamlarına oturduklarında güç sarhoşluğuna kapılanlara, her istediklerini yapabileceklerini sananlara sesleniyoruz. Bu ülkede adaleti sağlayana kadar savaşacağız! Sizlerin yaptığı gibi yalan dolan mekanizmasıyla değil, Türk devrim mirasından aldığımız güç ile savaşacağız.

Üniversite öğrencisi olmak demek, sizlerin yetiştiği cemaatin biat kültürü demek değildir. Bilimselliğe indirdiğiniz bu darbenin altında kalacaksınız.

Bugün ortada bir suç varsa o da öğrenciye kin ve nefret besleme suçudur. Celal Bayar Üniversitesi bu kara lekeyle bilim üretemez!

Celal Bayar Üniversitesi’ndeki öğretim üyelerine sesleniyoruz, vicdanlarınızın sesine kulak verin. Bu pervasızlığa boyun eğmek yerine mücadelemize omuz vermek için sıranın sizlere gelmesini mi bekliyorsunuz?

4 Mart 2012 Pazar

KATLİAM BU KAPAĞIN ALTINDA!

Kutuplardan çöllere kadar herşey doğada uyum içerisindeyken, insanlar, düşleri ve gelecekleri yüzünden kendi kendilerini yerler, dünyanın da altını üstünü yiyerek yaşarlar, toprağını, suyunu, havasını, ateşini tüketirler.. Yeryüzünde yaşadığı çevreyi harap eden, çirkinleştiren ve geleceğini kendi eliyle yok eden canlı türü insandır. Doğanın sonsuz büyüklüğü ve muhteşem yasaları yanında sadece bir kırıntı olan insan, tabiatla ölüm kalım savaşına girmiş, serada beslenen ve yetişen bitkiler gibi, aslını ve sağlığını kaybetme yolunda koşuya çıkmıştır..

3 Mart 2012 Cumartesi

OSMANLI'NIN DONLARI

İnsani yardım? İnsani koridor? Suriye’ye dışarıdan ordu dışarıdan silah sokup karıştıranlar, her şeyin adına da ‘insani’ koymuyorlar mı, kelimelerin ırzına geçmek ancak bu kadar olur. Irak İşgali’nin de adı unutmayın ‘özgürlük savaşıydı’.

Bir de Davutoğlu hiç utanmaz mı, Esad’ın zulmünü Boşnak soykırımıyla karşılaştırmaya benzetmeye. Hadi bizimkiler kıskıvrak yakalanmış ağızlarını açamıyor, bu topraklarda bir tek Boşnak temsilci yok mu. Yahu kardeşim, bizim trajedimizi niçin başka bir ülkeyi vahşice işgal sürecinde bahane olarak örnek olay olarak kullanıyorsun, diye.

SURİYE'DE PERDENİN ÖNÜ VE ARKASI


- İskenderun, Hayfa, Kıbrıs, Meis dörtgeni yeni doğalgaz ve petrol bölgesi, Doğu Akdeniz’in yeni siyasi ve iktisadi haritası.

- İsrail, açığında çok zengin doğalgaz yatakları buldu.

- Kıbrıs Rum Yönetimi (Kıbrıs Cumhuriyeti) Amerikan şirketleri ile birlikte önemli rezervlere ulaştı.

- İskenderun Körfezi ve çevresi enerji nakil yollarının yoğunluk kazanacağı bir alan oluyor.

- Suriye’ye sahip olan Doğu Akdeniz yataklarını, nakil yollarını ve Irak’tan Akdeniz’e çıkışlarını denetimi altında tutacak.

- Ve Suriye’de iç savaş çıkmak üzere; dış müdahalenin altyapısı hazırlanıyor.

- Kuzey Irak’a (Kürdistan’a), Akdeniz’e çıkış yolu gerekiyor.

ZORBALIĞA GÖZ YUMMA!

Gazeteciler, aydınlar, siyasetçilerin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi, kötü hava koşullarına aldırış etmeden, CHP İzmir Milletvekili ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Ahmet Şık, Nedim Şener ve tüm tutuklu gazeteciler için yürüdüler. Kötü hava koşullarına aldırış etmeyen yüzlerce kişi bugün Taksim'de düzenlenen iki ayrı yürüyüşte buluştu.

İlk olarak, Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları (ANGA) tarafından organize edilen yürüyüşe katılanlar Taksim Tramvay Durağı’nda biraraya geldi. “Yansak da dokunacağız” pankartının arkasında yürüyen grup “Ahmet Nedim onurumuzdur”, “Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılsın”, “İmamın kalemi olmayacağız”, “Halkın haber alma hakkı var” yazılı pankart ve dövizler taşıyarak “Ahmet’i özgür bırak”, “Nedim’i özgür bırak”, “Yumurtadan, kitaptan bomba olmaz” sloganları attı.

MEDARI İFTİHARIMIZ İSKİLİPLİ ATIF


Dersim tartışmaları başladıktan sonra, başta Başbakan yardımcısı Bülent Arınç olmak üzere, bazı hükümet üyeleri tarafından: "Bir de İstiklal Mahkemeleri arşivi açılsa, oralarda daha ne Dersimler var." Yollu beyanlarla cumhuriyet devrimi hedefe konuldu.

Özellikle de İskilipli Atıf Hoca konusu ve şapka devrimi üzerinden, önü ardı bilinmeden, kamuoyunun vicdanını etkileyebilmek için ölçüsüz laflar edildi. Öle bir mizansen çizildi ki, "cumhuriyet hiç acımadan "masun" İskilipli Hoca Atıf Efendiyi katletti" imajı yaratıldı...

28 Şubat 2012 Salı

ÇÜK OLSAK



Gazete haberinden anladığım kadarıyla VİP kavgası yaşandı...
VİP, yani Very İmportant Person... Önemli kişilerin aynı zamanda ünlü olduğunu varsayarsak... Bizdeki karşılığı aşağı yukarı Çok Ünlü Kişi’ye (ÇÜK) geliyor...
Özellikle uçak yolculuklarında bu böyle...
ÇÜK’ler her zaman ayrı kapıdan girerek, özel salonlarda ağırlandıktan sonra, özel araçlarla götürtülüp uçağın en önüne oturtulurlar...

4+4+4 BİLİM DIŞI!



Boğaziçi Üniversitesi, bugün yazılı bir açıklama yaparak 12 yıllık kesintili eğitim tasarısının geri çekilmesini talep etti. Fakülte tarafından yapılan açıklamada, eğitim sisteminde öngörülen değişikliklerin bilim dışı olduğu gibi, insan haklarına ve eşitlik ilkesine de aykırı olduğu vurgulandı.



26 Şubat 2012 Pazar

SANATÇILAR DA RAHATSIZ

Aralarında Tarık Akan, Vedat Sakman, Menderes Samancılar, Ferhan Şensoy, Yıldız Kenter, Meral Çetinkaya, Mehmet Güleryüz, Leylâ Erbil, Genco Erkal, Altan Erkekli, küçük İskender, İlhan İrem, Cüneyt Türel, Mert Fırat, Müjdat Gezen, Edip Akbayram, Zeynep Oral, Onur Akın, Mehmet Aksoy, Aytaç Arman, Semir Aslanyürek, Rutkay Aziz, Kürşat Başar, Cezmi Baskın, Bedri Baykam, Nihat Behram, Ataol Behramoğlu, Cahit Berktay, İsmail Hakkı Demircioğlu, Atilla Dorsay, Emin İgüs, Erol Keskin, Mustafa Köz, Nedim Saban, Yavuz Top, Nejat Yavaşoğulları’nın da bulunduğu kültür ve sanat dünyamızın önde gelen isimleri Türkiye adına son dönemde yaşanan gelişmelere dair kaygılarını paylaşmak için bir araya geliyor.

14 Şubat 2012 Salı

DEVE GÜREŞİ


En kestirmeden özetlemeli:

İmam ile Hoca arasında sorun çıktı...

İmam, Hoca’nın iki polis müdürünü görevden aldı...

Hoca, İmam’ın MİT’çilerini sorguya çağırdı...

İmam, Hoca’nın savcısına el çektirdi...

Hoca da İmam’ın MİT’çilerine yakalama çıkardı...


11 Şubat 2012 Cumartesi

GENÇ AKADEMİSYENLERDEN BAŞBAKAN'A YANIT

Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın
''dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz'' açıklamasının ardından genç akademisyenler imza kampanyası başlattı.

Üç gün içinde 2500 üzerinde imzaya ulaşan ve imza sayısı sürekli artan kampanyanın daha etkin bir şekilde duyurulabilmesi ihtiyacını giderebilmek ve bundan sonra yapılacak olan kampanyalar için oluşturulan blog sayfası: http://basbakanayanit.blogspot.com


İmza kampanyasını başlatan ve kampanyaya imzacı olan akademisyenler, ne yapmak istediklerini ve neden imzacı olduklarını soL'a anlattılar. Sol.org.tr de yayınlanan haberde genç akademisyenlerin görüşlerini olduğu gibi aktarıyor ve sizleri kampanyaya destek olmaya , korku çemberini kırmaya davet ediyoruz.

4 Şubat 2012 Cumartesi

'' BEN PRENSİPLERİME BAĞLI BİR İNSANIM''


Odatv nin haberine göre AKP bizzat Tayyip Erdoğan aracılığı ile Ergenekon sanığı Veli Küçük'e milletvekiliği teklif etmiş. Veli Küçük'ün yanıt olarak ''ben prensiplerine bağlı bir insanım '' diyerek Tayyip Erdoğanla konuşmayı bile reddetmiş.

Ergenekon Davası’nın tutuklu sanıklarından Veli Küçük’e AKP’nin milletvekilliği teklif ettiği ortaya çıktı. Buna göre; 2002 seçimleri öncesinde AKP, emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ten partilerinden milletvekili adayı olmasını istedi. Ancak Veli Küçük AKP’nin bu teklifini reddetti.

29 Ocak 2012 Pazar

ENGELLİLERE İNTERNET %25 DAHA UCUZ!


Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın açıkladığı engellilere yönelik internet kolaylığından yararlanmak isteyenlerin yapmaları gerekenler ve uygulanan tarifeleri içeren bilgi; Türk Telekomun ,Engelliler İçin İnternet Paketleri Uygulama Esasları ve Tarife Bilgilerinde şöyle belirtilmektedir.

-İndirimden yararlanmak isteyen engelli son kullanıcılar ya da engellinin birinci dereceden yakını (anne, baba veya çocuğu) İnternet Servis Sağlayıcıya (İSS) başvurur.

ENGELLİLER 1 ŞUBAT'TAN İTİBAREN İNDİRİMLİ İNTERNET KULLANACAKLAR

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, evlerinden internete bağlanmak isteyen engelli yurttaşların daha ucuza, daha hızlı bir şekilde internete bağlanacaklarını belirterek, ''Bu kardeşlerimize sağlanan kolaylıklarla sadece internete değil, yaşama da sıkı sıkıya bağlanmalarına neden olacaktır'' diye konuştu.
İndirimden faydalanabilmek için özürlülük oranının yüzde 40 ve üzeri olması şartı aranacağına dikkati çeken Yıldırım, engelli kullanıcılar veya engellinin birinci dereceden yakını (anne, baba veya çocuğu), engellilik oranını gösteren belge (engelli kimlik kartı, sağlık kurulu raporu veya engellilik oranını gösteren ibareyi taşıyan nüfus cüzdanı) ile internet sağlayıcılara başvurarak bu tarifelerden faydalanabileceklerini bildirdi.
Engelli yurttaşların belirlenen 6 adet DSL internet paketinden herhangi birini seçebileceğini ifade eden Yıldırım, söz konusu tarifenin 1 Şubat'ta yürürlüğe gireceğini hatırlattı.

23 Ocak 2012 Pazartesi

VURULDUK EY HALKIM UNUTMA BİZİ!


24 Ocak 1993...
Soğuk bir Ankara sabahında arabasına konan bombayla haince katledildi Uğur Mumcu ..
Uğur Mumcu
1975 yılı Cumhuriyette Köşe yazısında bizlere sesleniyor.

Unutma! Uğurlar BİZİM İÇİN ÖLDÜ

'' Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık.
Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.

14 Ocak 2012 Cumartesi

19 MAYIS NERENİZE BATTI?..


Çocukların umreye götüreleceğinin duyurulmasından birkaç gün sonra 19 Mayıs kutlamalarının yasaklanması tesadüf değil karşı devrimin artık açık açık devrimi ve devrim kutlamalarını yok etme kararlılığının göstergesidir.

Uğur Mumcu'nun deyişiyle Atatürk Orman Çiftliği'ne bile sahip çıkamayanların devrimlere sahip çıkması beklenemezdi, bari kutlamalara sahip çıksaydınız..

10 Ocak 2012 Salı

ERDOĞAN'IN TAHKİKAT KOMİSYONU


Silivri Cumhuriyet Başsavcısı Ali İşgören tarafından, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, 9 Kasım 2011 tarihinde Silivri Cezaevi'ne yaptığı bir ziyaret sonrasındaki beyanlarına ilişkin ''adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek'' ve ''kurum halinde çalışan kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret etmek'' suçundan sürdürülen soruşturma kapsamında, Kılıçdaroğlu'nun milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması için 4 sayfalık fezleke düzenlendi. Hazırlanan fezleke Adalet Bakanlığına gönderildi. Eğer Kılıçdaroğlu'nun TBMM'de dokunulmazlığı kaldırılırsa hakkında bir iddianame hazırlanabilir ve CHP lideri yargılanabilir.

7 Ocak 2012 Cumartesi

BİR ULUDERE ANALİZİ

"Demokratik bir ülkede, ‘‘ yapılan ve yapılmayan, olan ve olmayan her şeyin tek bir sorumlusu vardır; O’da, hükümettir. ’’ Bu temel ilke ve sorumluluk konusunda, O ülkede yaşayan hiçbir vatandaşın asla ve asla, başka bir düşüncesi ve tezi olamaz.

Şırnağın Uludere İlçesine bağlı köylerde yaşayan köylü yurttaşların, Irak’tan aldıkları malları Türk sınırına getirmek için hayvanlarla teşkil ettikleri kaçakçı yürüyüş kolunun Türk uçaklarıyla bombalaması sonucu, 35 kişinin ölmesi üzerine, herkes iğne deliğinden Hindistan’ı seyrediyor..

6 Ocak 2012 Cuma

TUTUKLAMAYA İLK TEPKİLER


Emekli Genel Kurmay Başkanı İLKER BAŞBUĞ'nun tutklanmasına yönelik siyasilerden ilk tepkiler;


Abdullah Gül: Soğukkanlı yaklaşılmalı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İlker Başbuğ'un tutuklanması hakkında ''Hukuk düzeni içinde bir yargılama sürecine şahit oluyoruz. Herkesin hukuk sistemi içinde sorumluluğu vardır. Dolasıyla herkes hukuk karşısında eşittir. Mahkeme kararı olmadan kimse suçlu ilan edilemez. Soğukkanlı yaklaşılmalı'' dedi.

İLKER BAŞBUĞ TUTUKLANDI

Türkiye Cumhuriyetinin 26.ncı Gnenel Kurmay Başkanı, Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya yönelik ve terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlaması ile tutuklandı.

İnternet andıcı davası ile ilgili şüpheli sıfatıyla 7 saat ifade verdikten sonra "terör örgütü üyesi olmak" suçundan tutuklama talebi ile mahkemeye sevk edildi. Mahkeme tarafından tutuklama kararı alınan İlker BAŞBUĞ'un avukatından ilk açıklamalar geldi;

GÜL E GÜL E MÜMTAZER TÜRKÖNE



RTE tarafından son milletvekili seçimlerinde milletvekili yapılmayan Mümtazer Türköne, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Gül tarafından Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'na atanarak ödüllendirilmişti.

Atatürkçülüğü hakaret, Atatürk'ü 'bu adam' olarak niteleyen Türköne halktan gelen baskılara daha fazla dayanamayarak görevinden istifa etti.

5 Ocak 2012 Perşembe

ZAMAN AYARLI ADALET


Türkiye, AKP hükümeti ile birlikte tek gündemli günleri de geride bıraktı. Hükümetin açıklamakta zorlandığı ya da zor durumda kaldığı her olayda yargıdan ya yeni bir soruşturma veya yürüyen bir soruşturmada sansasyonel bir ismin ifadeye çağrılması atağı geliyor.

İlker TAŞÇI

Hükümetin siyaseten “zorlandığı/sıkıştığı” konu ve olaylarla karşılaştığı dönemde, yargısal alanda “sürpriz” gelişmeler yaşanması AKP döneminde olağanlaştı. Uludere katliamıyla ilgili askeri-sivil istihbarat zaafiyeti tartışmaları yoğunlaşırken; hükümetin eleştiri oklarının hedefi olduğu günde eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un bir buçuk yıldır süren internet andıcı soruşturmasında ifadeye çağrılması dikkat çekti.

1 Ocak 2012 Pazar

MUTLU Ve UMUTLU YILLAR TÜRKİYE


Mutlu Yıllar Türkiye..

AKP zulmünde bir yıl daha geçirdi güzel ülkemiz..

Bir yılda neler olmadı ki..

Üniversiteler bilim yuvası olmaktan gittikçe uzaklaştı, Tayyipgiller dergahına dönüştü...

Ordu kağıttan kaplandan beter oldu, süt dökmüş kedi gibi boynu önünde kendi mensuplarını savunmaktan aciz duruma düşürüldü...

Paylaş