YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz’ün tutuklanmasının
ardından bir yazı kaleme alan Prof. Dr. Celal Şengör, “bu yazı benim
vicdanım gereğidir” diyerek bitirdiği makalesinde Gürüz’ün
tutuklanmasına itiraz etti.
Şengör, Kemal Gürüz’le yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Prof. Dr. Kemal Gürüz tutuklandı. Suçu gelen dedikodulara göre insanları (yani öğretim üyelerini) fişlemekmiş! Ama ne suç!
Biz öğretim üyeleri, işimiz gereği, hem öğrencilerimizi, hem
meslektaşlarımızı, hem de bilim dünyasının diğer üyelerini fişleriz.
Nasıl mı? Bakın anlatayım: Öncelikle, öğrencilerimize imtihanlarındaki
başarı veya başarısızlıklarını gösteren notlar verir ve bu notları,
imtihanlarıyla birlikte arşivlere kaldırırız. Bu üstelik yasal
mecburiyetimizdir. Bu arşivler en az on yıl gibi bir süreyle saklanır,
korunur. Bunun da üstüne kanaat notumuz vardır. Bunu öğrencilerimiz için
tavsiye mektubu yazarken, onların yüksek lisans, doktora, doçentlik,
profesörlük gibi basamakları geçmeleri (veya geçememeleri) esnasında
yazdığımız raporlarla belli ederiz. Bu da yasaldır ve biz bunları da
arşivleriz.
Ha, şimdi bir de yasanın gerektirmediği, ama bizden istenen mektuplar
vardır. Bir kişi bir yere iş başvurusu yapmıştır. Mesela bir
üniversitede bir kadroya başvurmuştur. Bu kişi hakkında başvurduğu kurum
resmi olarak veya yanında çalışmayı arzu ettiği akademisyen şahsen
gayri resmi bizden bilgi ister. Onu da bir mektup, bazan sadece bir
e-posta haline koyar göndeririz. Bazan bir şirket bizden bir öğrencimiz,
bir meslektaşımız hakkında bilgi ister. Onu da bazan mektupla, bazan
e-posta ile, bazan sadece telefonda iletiriz. Bu bilgiler sırf bilimsel
beceriyle veya âlimlik derecesiyle ilgili de değildir. Şöyle sorular
sorulur: Bu zat güvenilir bir kişilik midir? Bu zat bir grup içinde
çalışabilir mi? Psikolojisi nasıldır? Hakkında şu veya şu bilgiler
alınmıştır, sizin kanaatiniz de bu yönde midir? Ben meslek hayatım
boyunca bu tür belki yüzlerce mektuba, telefon aramasına cevap
vermişimdir, hem de tüm dünyadan. Daha yeni ABD’de benden ders almış
Amerikalı bir öğrencimin kadro başvurusu hakkında benden görüş istendi.
Bu memlekette artık özel yaşama saygının sıfırlanmış olduğu ve herkes
herkesin bilgisayarına rahatlıkla girebildiği için, isteyen benimkinde
böyle bir mail’in olup olmadığını tetkik edebilir.
Bir devlet kurumu diğer bir devlet kurumundan bilgi isteyebilir ve bu
bilgiler tabii olarak verilir. Kemal Gürüz ile ben, 1990 senesinde,
Turgut Özal’ın TÜBİTAK’a yeni bir çehre vermek istediği bir sırada
yaptığı başkanlık ataması vasıtasıyla tanıştım. Kemal Gürüz başkan
atanmıştı. Hiç tanımadığım bu zat, bir ortak dostun tavsiyesiyle (yeni
jargonla, beni fişleyen bir dost sayesinde) benim de ekibinde olmamı
arzulamıştı. Benimle beraber, Kemal’in tabiriyle İTÜ’nün tüm
virtuozlarına da, benzer davetler gitmişti. Sağlığı nedeniyle
katılamayan birimiz hariç hepimiz seve seve kabul etmiştik, çünkü şu
açıktı: Kemal, dil, din, ırk, mezhep, siyasi düşünce vs’ye hiç bakmadan
sadece ve sadece bilimsel liyakat ve tecrübe arıyordu. TÜBİTAK onun
başkanlığı süresince tarihinin en yüksek bilimsel düzeyine tırmandı. Bu
dönem, Erdal İnönü‘nün bilimle hiç ilgisi olmayan, partisindeki veya ona
yakın, kendini bilim adamı olarak satan bazı güdük zevatın baskısıyla
alınmış, tamamen partizanca bir kararıyla sona erdirildi. Ben bunu yakın
tanıdığım Erdal Bey’e yazdığım bir mektupla protesto ettim.
Kemal sonra YÖK başkanlığına atandı: Orada karşısına şu sorular geldi:
Üniversitelerde öğretim ve araştırma kalitesini nasıl arttırabiliriz?
Bunun için, içinde benim de olacağım bir değerlendirme komisyonu kurdu
,ama bu komisyon açıkça kaliteyi istemeyen üniversite öğretim üyelerinin
baskısı yüzünden çalışamadı.
Üniversite giriş imtihanı denen rezalete nasıl engel olup, lise
mezunu gençlerin bu kâbusuna mani olunabilir? Bunun için bir model
geliştirdi ama Mesut Yılmaz hükümetindeki bir bürokrat yüzünden, giriş
imtihanı denen rezaleti kaldıracak muhteşem plan gerçekleşemedi.
Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerini nasıl dünyaya entegre
edebilirim? Bunun için başlattığı pek çok program yürümekte ve pek çok
üniversitemiz dünyaya entegre olmuş olarak çalışmakta. Kemal tüm
yaşamını ülkesinde bilimsel eğitim ve araştırmanın yükselmesine
adamıştır. Yurtiçinde ve dışında yayımlanan bilimsel eserleri ve aldığı
atıflar dahi buna şahittir. Bunun ötesinde kendisine yapıştırılan her
yafta iftiradan ibarettir. YÖK Başkanı olarak ülkesinin güvenlik
birimlerine karşı olan sorumlulukları ise yasayla belirtilmiştir.
Bunların ne olduğunu biz bilemeyiz. Onları yerine getirmemek ise
çalıştığı mevkilere atanmayı kabul ettikten sonra onun elinde olan bir
şey değildi.
Tüm bunları sakin bir kafayla düşündükten ve gözden geçirdikten sonra
eğer Kemal’in tutuklanmasının nedeni konusundaki dedikodular doğruysa
insanın şu kanaate varması neredeyse kaçınılmaz oluyor:
«Kemal Gürüz’ü tutuklayan hukukçular tarafsız adli görevlerini yapıyor
olamaz. Alınan karar uzun zamandan beri gazetelerimizde yazılan, başı
dışarıda bir yeraltı örgütünün sözümona hukuk yoluyla modern Türkiye
Cumhuriyetini hedefleyen bir intikam faaliyetinin menfur bir parçasıdır.
Bu kararı alanlar alenen suç işlemişlerdir ve millet önünde bu işin
hesabını vermek zorundalar. Bu hesap sorulmazsa, Türkiye’nin önümüzdeki
yirmi yılı tek parça olarak çıkarması mümkün olmayacak. Hükümete düşen,
eğer demokrasi ve hukuk devleti iddialarında samimiyse, ordumuzu da
hedef aldığı gazetelerde ve televizyonlarda dile gelen ve Balyoz
davasını izleyen her aklı başında insan tarafından dile getirilen bu
düzene behemahal engel olmaktır.»
Bu yazı benim vicdanımın gereğidir. Tüm milletime saygı ve içten sevgiyle duyurulur.”